Blog Mlog Fani Şeyler Hep

Başlıkta gayet güzel özetliyor ama yok ben illa açıklamayı da okurum, kıl tüy adamım ben diyorsan anla ki bu blog mlog işleri gereksiz işler. 'Öyleyse sen niye blog takılıyon?' diye sorarsan iki dakka durmam kırarım çeneni. Sana mı sorucam ne takılıp ne takılmayacağımı, istemiyorsan bas git meşgul etme dükkanın önünü...

The Boat That Rocked

The Boat That Rocked
Sıcak film, makara, güzel... Müzikler isa haaarika, biraz eski ama benim kafada...

Cuma, Ekim 29, 2010

Bose ? boseee...

Buldum, peeek bi yıllardır salya akıtıp baktığım bi hi-fi speaker vardı. Kendisi benim öğrencilik zamanımın Hi-fi sistemler kraliçesiydi. İçimde kalmış ya, aradım, taradım, buldum, aldım. BOSE 505. Allahı var, temiz ses, güzel ses. Mutluyum, haa bu kese kağıdı durumlarımı değiştiriyor mu? El cevap; hayır. Olsun kese kağıdı adam olmayı da pek sevdim artık...

Cuma, Eylül 24, 2010

bu mudur? budur...

Everyone should believe in something, I believe I'll have another beer...

Cuma, Temmuz 09, 2010

di mi ama?

üstüme iyilik sağlık, ne demekse... zor vesselam...çok zor... herşeyi basit görmek kadar zor ama hissediyorum geçiyor, geçecek, umarım. Eser,eser olmasa çok zordu, yine zor ama eser var, iyi ki var...

Cumartesi, Temmuz 03, 2010

zzzz Zzz

yataga tamamen tukenmis, bitmis olarak girmem lazim. Dayanamiyorum, kafami yastiga koydugumda hemen uyumam lazim. istemiyorum artik dusunmek, tirmaliyor ruhumu, ciziyor bu dusunceler. bana bak blog, bu huyunu hic sevmesem de super bir ozelligin var, gecmisimi hatirlatiyorsun, hatirlat da bir daha hayatima karsi cins sokmayayim...

Perşembe, Temmuz 01, 2010


Bisiklet aldım! Yılların emektarı geronimo'ya binemiyordum zaten. Ortaköy'den istinyeye kadar firt firt biniyorum... Karne hediyesi almış çocuk gibiyim...

Perşembe, Haziran 17, 2010

forward...

Bana bazen oluyor, zamanı ileri almak istiyorum. Çok değil, şöyle mesela şu gün şu saat olsun diye. Sanki hazır mışım gibi... Neyse, unutursam hatırlat bana blog denen nane, Urla güzel, Urla'ya gidicem tekrar, karaburun beni bekler yolumu gözler...

Cuma, Haziran 04, 2010

izmir güzel de...

.... ben güzel değilim....

Cumartesi, Mayıs 29, 2010

z

Zor, çok zor... En zoru da karar vermek zorunda olmak...

Salı, Nisan 27, 2010

Jem


Bak bu hatun güzel söylüyor, böyle mıymık mıymık (uykulu) uzanıp dinlenesi pek hoş oluyormuş. en son Phil Collins emmiyi dinlerken böyle hissederdim. bana kendimi üniversite günlerinde (tiineyç) uzanmış müzik dinlemesi gibi hissettirdi. Yan tarafa da ekleyeyim bir şarkı...

Perşembe, Nisan 01, 2010

Barney Stinson'dan bir "awesome" daha...

"Bir kızı, kız arkadaşın
olmaktan nasıl alıkoyarsın?

B.Stinson: Basit. Kızlar için olan kurallar Gremlinler için olan kurallarla aynıdır.

Ted: Gremlinler mi?

B.Stinson: Gremlinler. Birinci kural: Onları asla ıslatma.
Diğer bir deyişle, asla senin evinde duş almalarına izin verme.

İkinci kural: Onları güneş ışığından uzak tut.
Diğer bir deyişle, onlarla asla gündüz görüşme.

Üçüncü kural da şu: Gece yarısından sonra onları asla besleme.
Yani yatıya kalmasın...
...ve onunla asla kahvaltı etme.
Asla!

Ted: Brunch peki? Brunch olur mu?

B.Stinson: Hayır Ted. Brunch da olmaz."

bayılıyorum bu ibneye... (gerçekte ibneymiş...)

Salı, Mart 23, 2010

3g senin neyine...

teknolojiyi son deminde kullanicam ya, iki saattir ugrasiyorum 3g marifetiyle blog guncelleyecegim diye. benzer mi bu senin ford taunusdan hallice boeing 737'ne. ne yazdigimi yazacagimi unuttum ben de bunlari yaziyorum. neymis, arabayla giderken 3g yalanmis. mecdiyekoyun gobeginde hayvan gibi 3g tabelasinin altindayim ama 3g cekmiyor. nerdee benim dertsiz tasasiz, sabundan daha teknolojik olamayan eski telefonlarim...

Cuma, Mart 19, 2010

Allahın Tirbuşonu....

Bu aralar çok kese kağıdı bir adam oldum. Hiçbir şey umurumda olmuyor, hiçbir şeyi sallamıyorum. Geçen gün Eser ile farkedip çok güldük geri geri giderken arabanın birine çarptım, çıkıp adamla tartıştık, bindik arabaya gittik. 3-4 saat sonra aklımıza geldi bizim arabaya bakmadık bile bir şey olmuş mu diye... o kadar sallamıyorum hiçbir şeyi. Ama çok da güzelmiş böyle yaşamak, dert yok, tasa yok. Asıl problem normale nasıl döneceğim? Yada dönecek miyim? Dönmeyeyim...

Salı, Temmuz 14, 2009

Wingman Dergi

Malumunuz biz erkek milleti pek dergi okumayız. "Niyekine" diye soracak özürlüler için okunacak adam gibi dergi olmamasından kaynaklandığını öne sürebilirim. Amaaan, lafı niye dolandırıyorum ki, ahanda erkek dergisi: www.wingmandergi.com

Okunuyor, hatta birçok yerinde kendine baktırıyor. Hazırlayan ekip canavar (bizzat tanıdığım canavarlar). Hepsi okumuş çocuklar. Henüz tanışamadım ama tanışınca vesikalık çektireceğim bir fotoğrafçıları var ki, "abiye helal olsun" dedirtiyor. Tamam hadi vakit kaybetmeyin burada, girin okuyun...

Perşembe, Ocak 22, 2009

The Lake House

Uzun zamandır bu kadar güzel bir aşk filmi seyretmemiştim. Evet, itiraf ediyorum aşk filmlerini severim ama adam gibi olanlarını. Öyle zıttırı pıttırı romantik komedileri değil. Adam gibi bir hikayesi olacak, mükemmel müzikleri olacak, renkler, kareler, sahneler büyüleyici olacak ve en önemlisi sonu ve gidişatı tahmin edilemeyecek...
The Lake House, aynen tarif ettiğim gibi bir film...
p.s: Carole King - Is Too Late yanda "arka taraf konuşma aranda dinle burayı" bölümünde. Filmden tabii ki...

Perşembe, Ocak 08, 2009

kalk gidelim hamama...

velev ki başlıktaki tekerlemenin devamını aklımıza getirmek bile nahoştur. Bugünlerde dilimdedir...
ikinci safha'yı da atlattım, 6 sınava daha girdim verdim, simdi 5 tane kaldı. Uçuşlarda biraz ağır ilerlese de iyi gidiyor, du bakalım bitecek ama çok sıkıldım artık.

Bu sene çok pis "kayak"çekiyor canım. Çok özledim, fırsat olsa da gitsek kaysak biraz. Zaman yok, para biriktirmek lazım, zaten spor ile alakam kalmadı. 28 yıl sonra göbek ile tanıştım. çıtırdan sevimli bir göbeğim oluştu. Önünü almak lazım. Haa bu arada hayatımda ilk defa diet yapıyorum. Yok göbekten değil bu ay sağlık kontrolüm var, şimdi şeker, kolestrol çıkmasın, zaten hala bırakamadım sigarayı, çok azalttım ama bırakamadım. Vayy be bu durumlara düşecek adam mıydım ben, arka arkaya 3 yarım kokoreç yer, üstüne porsiyon midye dolma çakardım. Alkol desen kolonya'dan ibaret. O da traş olduktan sonra surata vurmak suretiylen alınıyor!

Kış mış da fena sıktı beni, bahar falan olsa iki gezer tozar kafa dağıtırım kışın sevmiyorum gezmeyi. İstanbul çamur kenti zaten! ... Neyse yaa, hallolur bakalım, ne demişler sıkma tatlı canını...(yaa kurtulamadım şu iğrenç tekerlemelerden!!!)

Pazartesi, Aralık 01, 2008

transsiberian express

"twingo ile 14 günde avrupa'nın böğrüğünü delmek" konulu tatil planımızı malum sebeplerden daha gerçekleştiremeden, yeni bir tatil planı kurmuş durumdayız. "trans siberian ile dünyanın çatısından geçmek"

Plan şöyle, uçakla Moskova'ya uçulur, orada 1 gün kalıp kızıl meydan ve kapitalizmin yeni göbeği moskova'yı gördükten sonra trene binilip mavi hat ile siberian landmass yarılır, moğolistan'ı ve adı komik olan ulan bator'u geçip çin'e girilir, pekin'de trenden inilir, pekin 2 gün gezilip arkadaşlara ucuz çin malı çakma rolex'ler alınır ve uçakla istanbul'a dönülür. 

Haa şimdi diyeceksiniz ki "ulan sen daha avrupa'nın böğrünü yaramamışsın siberya'yı mı yaracan?" cevabım "umut"tur. olacak, o da olacak...

Cumartesi, Kasım 01, 2008

İsim aranıyor...

malumunuz daha blog mlog meselelerini keşfederken, gelen formda vırt vırt doldurdum sonra bir baktım site adresi otomatik olarka onurblog.blogspot.com olmuş. Şimdi ben bu isimden muzdaribim, değiştiricem. Lakin kafamda milyon tane adres gezmekte, seçememekteyim. mesela: dogubatısentezindenkimseyezarargelmez.blogspot.com veya nazmiyedemirel.blogspot.com veya conksonktunbirazceng.blogspot.com... Var mı senin de aklında önerebileceğin isimler, hemen yaz, (Iyyy Mcdonald's gencturkcell kampanyaları gibi oldu lan bu) ikinci menüyü sana ben alcam, sinemaya da götürcem sonra da bizim eve geliriz, sana pul koleksiyonumu gösteririm!

Çarşamba, Ekim 29, 2008

Gücün yetmedi di mi?

Sonunda bu da oldu, zat-ı muhteşemimin şerbetler akası blogu gençlere zararlı gelmiş olacak ki mahkeme kararı ile tüm blogger kapatıldı. Tabii ben biliyorum sonra memleketi yıkacak hale getirdi benim blogu ayda yılda bir açıp "bakalım yaşıyor mu bu herif, bu kadar çalışmayla ölmüş olabilir bile" diyen güruh. N'ooldu mahkeme pıstı açtı tekrar blogger'ı. (Zaten bazı anayasa mahkemesi başkanları da sıkı takipçilerimdenmiş, dava görmemişler günlerce üzüntülerinden!)

Dayım kısmısı taşınacak "bi el atem hele" mantığı ile pazar günü yanına gittiğimde pek bitap gördüm onu. Boru mu ev alıyor, inşaatlara girişti dedim, aklıma düğünden önceki günlerim geldi. Ev meseleleri, inşaatçılar, vay banka kredisi, vay düğün hazırlıkları, vay elalemin kaprisleri, vay iş - güç derken ben de pek bitap kalmıştım. Baktım dayko pek bitap morallendirmek için playstation, fifa'da iki maç kaybettim direk morali yerine geldi. Kendini Mourinho falan zannetti herald...

Çarşamba, Ekim 08, 2008

Şahit yazdılar...

Sonunda şahit de oldum. Gerçi benim şahitliğim ne kadar geçerli olur orası muamma ama pazar günü çektim lacileri, traş oldum sinek kaydı, doğru nikah salonuna giderken aradı bizim köpek, "hadi olm seni bekliyorlar" şahit olucam ya ağırdan satıyorum kendimi, "beklesinler lan, ne aceleleri var" , "olm çabuk ol, kimliğin yanında di mi?" , "heee ehliyetim yanımda" , "naapcan lan ehliyeti araba mı kullanacan? nüfus cüzdanı getir" , "hay sizin nüfusunuzu s...." diyerek döndüm eve, aldım kafa kağıdımı.

En zevklisi de bana şahit oluyor musunuz dediklerindeydi, yapıştırdım cevabı "hayır olmuyorum" diye! "Wuuuuvv" diye ses çıktı salonda, baktım bizim ki bakıyor gözümün içine "senin gelmişini geçmişini s....rim" mealinde dedim "ben duyamadım iyi evet dediklerini, beraber tekrar desinler bakalım" diye ( laf aramızda nikahtan bir gece önce eser iti anlattı aynısını Etkin ibnesi yapmış diye, oradın kopya çektim ama keyifli oldu)

Böylecene Earl'ün listesi gibi şahitlik meselesinin de üzerine çizik attık...

Perşembe, Eylül 25, 2008

olmadı, yazamadım...

neredeyse bir ay olmuş uğramamışım blog'a. haa bu son bir ay farklı birşey mi yaptım, yok, ama bloga yazmak için illa farklı bir şey mi yapman lazım onur, yok! eee yavrum evladım o zaman ne diye uğramıyorsan buralara. gidip abuk subuk sitelere girmiyon mu, valla giriyorum, gidip açık saçık sitelere girmiyon mu, yok ona girmiyorum, sus yalan söyleme edepsiz seni, bilgisayarını arasak neler bulucaz söyletme bana, yaa oldu bir iki defa girmişliğim yanlışlıkla oldu, seni seniii... neyse dağıtma konuyu zaten kafam karışık, hayırdır neden kafan karışık, karışık işte bir de sen karıştırma, tamam karıştırmam da ben şimdi sordum ya, elbet cevaplayacaksın sen içinde tutamazsın, nereden biliyorsun içimde tutamayacağımı, salak sen benim özbenliğim, egom felam hatta hadi adını koyalım şizofren yanım değil misin, sevsinler adını koyarmış sen önce o meterolojiyi kafana koy gidip gireceksin Cumulonimbus'a, ulan bir gün sırf senden kurtulmak için bile girerim bea, gir gir de gör ebeninkini, bak seviyeyi düşürdün yine, ulan seviye mi var sende, seni daha düzgün bir platformda tartışmaya çağırıyorum, o platformu geçiririm kafana, akıtırım kafanın pekmezini, yaa sen bi gitsene blog yazmaya çalışıyorum burada, ne yazıcan yazsan şimdiye yazardın, hadi bi şarkı koy sen ileride aranır durursan gelir buradan indirirsin, aferim lan bak ara sıra çalışıyor kafan, sus seni insan yerine koyduk öğüt verdik hödük! iyi iyi koyduk yan tarafa...

Perşembe, Ağustos 28, 2008

Made in Germany

başım ağrıyor, sıcaktan mıdır, kafama kafama yediğim rüzgardan mıdır, sabahın 6'larında kalkmamdan muzdarip uykusuzluktanmıdır, daimi sinüzitten midir bilinmez, yada belki de hepsindendir. Bazen düşünüyorum da misal bugün sabah kalktığımdan beri milyon tane, trilyon tane şey düşündüm. Endişesi, merakı, hesaplaması, ölçmesi ne biliim işte... yine iyi kafa var yaa, hepsinin altından kalkıyor, tamam ağrısı, arızası bitmiyor ama iyi kalkıyor valla. Bazen düşünüyorum sabah gözümü açacağım beyin tatile gitmiş. Hadi onur'cum öptüm yanaklarından tükmüklü mükmüklü demiş, stand by'e geçmiş. Offf düşünmesi bile berbat! Yok olmaz ööle şey... Ben seviyorum kafamı sık sık ağrısa da. Aslan kafam benim. Alman Malı maşallah....

Pazartesi, Ağustos 11, 2008

Fakat İyi Uyudun haa...

Bunca zamandır (bunca=2-3 yıl) tatil yapmamanın üzerine bu hafta sonu 2 günlük harika bir tatil yaptım. Tek başıma yapmadım elbet ama çoğul konuşunca sanki onların da bunca zamandır (bunca=2-3 yıl) tatil yapmadığı sanılacaktı o yüzden tekil konuştum. Yoksa kendini beğenmiş, insanlardan ayrı gayrı takılan, karizma yapiim edalarında olan tiplerden değilimdir. Gerçi öyle olmak istedim hep ama işte rabbim bizi de tavşan yaratmış, bu kalıptan George Clooney çıkmıyor kahretsin!

Neyse, Alaçatı mükemmel bir yermiş. Tabii surf yapılan kumsalı veya Ilıca (küçük urfa!)dan bahsetmiyorum, bildiğin Alaçatı köyü. Eski bir Rum köyü, sonra mübadele zamanı bizim göçmenler geliyor buraya, 90'ların sonundan beri de turizme açılıyor ama şimdi nasıl anlatiim süper şirin güzel on numara bir yer, hatta anlatmiim ben link'e fotolarını koyayım...
http://www.dosyaupload.net/217alacati.rar

Bööle insanın dünya nimetlerini felan bırakıp, s.kerim istanbul'u, s.kerim hayatı deyip hayallere daldığı... (burada bööle ortam buğulanıyor, dırili dırılii bir müzik, hoop hayaller....
Ayşegül - "burada yaşasam, fırına rakip fırın açsam, sakızlı kurabiye felan yapsam"
İpek - "ayyyy çok güzzeeeeel, ayyyy, ayyyy...."
Dayım şahanesi - "internet kafe açıp bu güzelim yerin ırzına geçsem"
Zat-ı muhteşem - " Hiç midye dolmacı yok, Diyarbakırdan trenle 10 - 15 çocuk getirtsem, her köşeye bir midye dolmacı kondursam, voliyi vursam"

hayaller felan derken döndük yine İstanbul'a, yine her yer Recep İvedik dolu, yine sıcaktan pişik yapmış d.şklarını kaşıyan insanlar yürüyor ortalıkta, herşey aynı, ne demiş piink floooyd...
"welcome my son welcome to the machine"...

Salı, Temmuz 22, 2008

while my guitar gently weeps

Heheeeyt teknolociye bak blogum, sana ahanda bu satırları otobüste boluya 40 km kala yazıyorum, ayrıca kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için de teşekkür ederim. Bir adada yalnız kalsam yanıma alacağım 3 şeyi de söyleyeyim mi? Teknoloji bööle işteee... Peeehh....

Şimdi son 1 aydır özellikle (estağfurullahsız) eşekler gibi ders çalıştığımdan kelli bugün pek bir mesudum, bahtiyarım. Efendim alemlerin ineği olarak 14 sınavımın üçünü vermiş bulunuyorum. Hem de hayatımda ilk defa doksanlı moksanlı notları görerekten. Tabii bu arada kayış biraz sıyrılmış kafada biraz çiçek açmış durumda. Mazur göreyim kendimi.

En çok ne yapmayı özlemişim biliyon mu, gazete okumayı. O kadar uzun süredir (1-2 ay) adam gibi keyifle gazete okuyamıyordum, hep bir suçluluk duygusu, allahın malı onur gazete ile oyalanacağına git çalış, yetişmeyecek it herif diyen bilnçaltım, üstüm hep manşet ve spor sayfası sonrası katlamıştı gazeteyi, şimdi pek sevgili kamil koç'un* hediye olarak verdiği gazeteyi satır satır, ilanlarına kadar okudum. Gözlerim hariç bana pek iyi geldi. Gözler zaten emektar Ford kamyon... Şimdi önümde takribi "ders çalışanı ...ksinler" süreci olarak takribi 2-3 hafta var. Denize gitçem, lost'un 4. sezonunu izlicem, hatta sinemaya gitçem, zaman ayıramadıklarıma zaman ayırıcam, internette gezcem, borno (damla öyle derdi) indircem, ütü yapıcam, kuzenle gezcem, halı saha maçı yapcam, eser ve ipek'le 90's partisine, daykom'la pink floyd gecesine gidicem, ohooo.... Gerçi aralarından ütü kısmını pek hevesli yapmayacağım ama mecburen yapacağım.

* Kamil Koç ile aramda herhangi bir reklam anlaşması yoktur, yanlış anlaşılmasın, ayrıca wireless akıl ediyorlar ama priz yok, ahanda bitiyor şarj işte... Türk'ün teknolojisi bu kadar!

Cumartesi, Haziran 28, 2008

Why does it always rain on me?

Travis denen abilerin konserine gittik geçen gece, ben zaten son zamanlarda lost izlemekten, ders çalışmaktan ve suni deri satmaktan başka bir şey yapmadığımdan kafa din don, iyi geldi valla. Hala dilimde gerçi "why does it always rain on me?". Hatta yaptım kıyağı yan tarafa (arka taraf konuşma aranda dinle burayı bölümüne) koydum. Beleşten indirip dinleyebilirsiniz.

2 senedir tatil yapmadığımı fark ettim. Sınavlar bitsin ilk iş bir pazar denize kaçacağım. Ama bu sefer Karadeniz değil, güney marmara düşünüyorum günü birlik bile olsa (Altınoluk mesela). Takıcam paletleri, şnorkeli, bir balığın peşinden en az bir saat yüzeceğim. Hayvanın psikolojisi bozulacak bu lavuk niye beni takip ediyor diye. O kadar özledim, sinüzitim bile açılmadı ki bakınız temmuz olmakta!

why does it always rain on me, even when the sun is shining, I can't avoid the lightning, I Can't stand myself, I got my mind on something else, Sunny days, where have you gone???

Cuma, Mayıs 30, 2008

nato kafa nato onur

Herşey zamanında güzel ve rahatmış. Gelmişim bu yaşa ders çalışmak benim neyime! Kafa sunta olmaya başlamış zaten hep gecikmeli basardı artık daha geç basıyor. Teee ben deftersiz kitapsız lise bitirmiş, ders çalışmadan üniversiteye girmiş adamdım bea... Kampüse giderken "bugün sınav var mı lan?" der, üstüne sınavdan geçerdim. Beheeeey.....

"Arka taraf konuşma aranda dinle burayı" bölümünde yeni bir şarkı ekledim. Hoştur, dinlenebilitesi yüksektir. (morcheeba)

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

Seninle başım dertteeee...

Seninle başım dertte
Ne yapsam bilmiyorum,
Canımdan bir parçasın ,
Söküp atamıyorum.

Bugün arabada radyoda çaldı! Yıllar sonra ilk defa. Hemmm de Selami Şahin versiyonu. Heeeyt beee.... Yapıştı ağzıma sabahtan beri geziniyorum, seninleee başım derttteeee, ne yapsam bilmiyoooruuum, canımdan bir parçasııııın, söküp atamıyooooruuuum....

Lost Room adında 3 filmlik bir seri izledik. Bööle bulmacalı, araştırmalı filmleri pek severim
iyi geldi.

Yarın anneler günü, niye anneler günü var da oğullar günü yok. Ne biliim oğullar günü olsa, herkes özellikle annem - babam bana hediyeler alsa, ben "aman canım ne gerek vardı bi çiçek yeterdi" diyerekten bir hışımla açsam hediyeyi felan...

Salı, Nisan 29, 2008

Dayı oluyorum uleeeeynnn....

Annem dedi, ablamın karnında (aslında o karın değil ama neyse!) bir tane mercimek varmış. Dayı oluyormuşum. 5 haftalıkmış. Çok şaşkın ve heyecanlıyım. Milyar defa kuzen olmuş bir insan olarak dayı olmayı kuzen olmak gibi hayal ediyordum ama "cık" öyle değilmiş. Garip. Herkes şokta. Bende şoktayım. İsim düşündük, benim tekliflerim
kız: Şimay Nur Göksu
erkek: Tayyip Zebercet. ("johnny depp" der gibi oluyor "zeber cet" demek!)

ayrıca Mercüment (ercüment ile mercimek arası, ben buldum!), Berceste gibi listenin üst sıralarını zorlayan adaylar da var. Zamanla daha iyileri de çıkar. Şimdilik "dayıı oluyorum uleeeeeyyynnnn"

Not: Tayyip Zebercet'in hatrına geçen gün izlediğimiz "death at a funeral" adlı filmden on numara sevimli bir şarkı koydum yan tarafa. Yamit Mamo kim ola ki diyenler araştırsın.

Cumartesi, Nisan 19, 2008

Bizim kanepe, on numaradır.

Tam "ohh yarın uçuşlar saat 9'da başlıyor, aslanlar gibi 8'e kadar uyurum" deyip sevinmiştim ki sabah saat 5 buçukta eser devesi (bazıları danası diyor, o da olur) aradı. Soruyor benim evin anahtarı sende var mı diye. Var dedim gel al. Böylecene piç olan uykum eser'in gelip kanepeye sermesi ile nihayete erdi. Akşam saat 5 buçukta döndüğümde eser hala uyuyordu. Şimdi kafasını yıkıyor, geldiğimden beri millet arıyor, herkese bugüne randevu vermiş, bizim kanepeyi hepsine tercih etmiş. Ama bizim kanepe de kanepe hani. Çok para döktük ama deydi, 2,5 -3 senedir üstünde oturuyoruz tık yok. Eve gelen direk onun üstüne oturuyor. Diğerleri değil de o çok davetkar. Bir kere çok rahat eşşoğlusu, geniş, içinde kendini kaybolmuş hissediyorsun. Mesela ipek'ten 6-7 tane rahat sığar içine, hemde ayakları üstüne toplayarak. Mesela bugün gelseler ver o kanepeyi sana 10 bin doları tıkır tıkır sayalım deseler, tamam satarım ama şöyle 2-3 dakka düşünürüm, o derece severim yani. mesela deseler ki kanepeyi üstünde eser ile alalım götürelim ama para vermeyiz (eser faktörü) deseler yine de 2-3 dakka düşünürüm. Çok kral kanepedir kendileri, çok severiz kendilerini, allah yapandan razı olsun. Neyse hadi benim ikea'ya gitmem gerek...

Perşembe, Nisan 10, 2008

Sinek gibi...

Salı günü, sıkıntılı bir sürecin ardından sonunda (ve en nihayetinde!) ilk yalnız uçuşumu yaptım. İnanılmaz bir şeydi, dünyada tek başıma olduğumu hissettim. Deli gibi bağırdım, çağırdım, reklamlardan etki herhalde "su gelir güldür güldür" türküsünü çığırdım. Sonra "ıyy, inşallah com'a basmamışımdır da kuleye ve akabindeki hava trafiğine rezil olmamışımdır" diye endişelendim. Kuş gibi diyemeyiz ama sinek gibi uçtum!!!

http://www.dosyaupload.net/download.php?file=409266

indirin bu sarkıyı. sifre sorarsa: 1234

Perşembe, Mart 20, 2008

Radyo Eksen...

https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/4188

kurun bunu, dalga gecmiyorum, mozilla kullananlar kurun bunu. Radyo Eksen eklentisi. O an çalan şarkıyı gösteriyor, isterseniz dinleyebiliyorsunuz, hatta mesela 12 gün önce saat kacta hangi şarkı çalmış görebiliyorsunuz. Ben anlatmayayım siz kurun!

Nesrin Topkapı

Le Soru: Diş ne zaman arıza çıkarır?
El Cevap: En züğürt zamanlarda!
Le Soru: Bu aralar züğürt müsün?
El Cevap: Dişim ağrıyor, git başımdan.

Mevzu bugün itibarıyla böyledir. 2 gündür uçuşum olmadığından iş yerinde fasulye modunda çalışan zat-ı şahanem uzun zamandır vakit ayıramadığı blog'una bugün vakit ayırmıştır. Mahçup ama gururludur. Bi milyon tane hikaye yaşamış ama hepsini yazmaya takati yoktur. Bir tane yazarak durumdan sıyırmak düşüncesindedir...

Mevzuu uçakta geçmektedir, Kan ter içinde uçakla mücadele etmekteyim, şerefsiz alet bana gıcığı varmış gibi gitmekte, hoca sinir olup bir taraflarını kaşımaktadırt.
Hoca: Onuuur, olm uçağın kıçı başı Nesrin Topkapı gibi oynuyor! Düzelt şunu.
Onur: Hocam, Nesrin Topkapı kimdi?
Hoca: Olm bırak sen Nesrin Topkapı'yı düzelt uçağı.
Onur: Düzeltirim de Nesrin Topkapı'nın kim olduğunu merak ettim.
Hoca: Düzelt ulan uçağı s.kcem Nesrin Topkanı şimdi!
Onur: Hocam kızmayın, düzeltiyorum da kimdi Nesrin Topkapı, tanıdık geliyor kulağıma...

Perşembe, Mart 06, 2008

Pause


Hayatımızda şöyle bir "pause" butonu olsa. Bassak ve herşey donsa. Biraz sükunet, biraz kafa dinleme falan... Sonra bir tık daha "play"e devam etsek. Veya basket maçlarındaki gibi dönem dönem 2 mola alma hakkımız olsa, taktiksel felan kullansak onları da ama nihayetinde kullansak. Böyle dur durak bilmeden nereye kadar genç?

Pazar, Şubat 24, 2008

Kara Kızın gözü yaşlıdır...

Pek özlemişiz Kara Kızım ile birbirimizi. Sabah biraz naz yaptı, zor çalıştı ama sonra alıştıkça açıldı. Öğlende öyle keyifliydik ki sanki hasret çıkartır gibi gittik. Koyduk kulağımıza da place bo isimli ucubelerin meds'ini, allah dağ senin bayır benim... pek özlemişiz birbirimizi, peeek....

Perşembe, Şubat 21, 2008

Dayımlar Kıraysler...

Eser devesi (aslında ayıdır ama burada deve demek geldi içimden) uzun süredir benim ftp şifrelerimi göndermediğinden yazamıyorum blog'a. Ne alaka? Şöyle, bir şarkı var yükleyip onunla ilgili yazacağım, ftp şifreleri yok ya, yükleyemiyorum, haliyle yorum da yapamıyorum yükleyemediğim şarkıya. (Bkz. kabahati birine yükleme misyonu.)

Aslında kılımdır dicey micey ayaklarına, hele yeni nesil 10'a kadar sayıp müzik yaptığını zanneden dingil diceylere iyice kılım. Biri bunlara 10'a kadar saymayı öğretmiş, bunlarda 10 oldumu ritmi zınnk diye değiştirip arayada bir iki atak atıp akıllarınca trance, club, goa gibi isimlerle müzik yaptıklarını iddia ediyorlar. Neyse aralarında yetenekli çocuklar da yok değil. Bir tanesi (dj shadow, isimlerde pek kötü canım!) benim peeek beğendiğim bir güfteyi sözüyle beraber arşınlamış. Araya fitfitlenmiş, çıtırdan ritm felan yapmış yetmemiş paraya kıymış synthizer alıp onunla da oynamış ama güzel yapmış keranacı. Yetenekli Golf Oscar Tango. Neyse ahanda link ...: http://www.upload.gen.tr/d.php/s1/qne4ax2y/six_days-dj_shadow.rar.html

Bakınız bu da ipek'ten geldi. Bir öğrenci evinden çekilmiş bir fotoğraf.
Yaratıcılıkta sınır yok. Ütü ile ısıtılan çorbada ütünün devrilmemesi için okey ıstakalarının kullanılması ise ayrı bir yaratıcılık konusudur. Muhtemelen elektrik kaçak yada ev sahibine bırakılacak muhteşem bir hatıra olacağından işin elektrik enerjisini ısı enerjisine çevirme kısmının maliyeti göz ardı edilmiş. Öğrenciliğim geldi aklıma. Nedense aklıma öğrenciliğim gelince direk beyaz plastik sandalye geliyor. Beş tane ile başladığım öğrenciliğimde 2 tane ile bitirmiştim. ikisi kırılmış biri de hacılanmıştı. (Hangi zihniyet plastik sandalye hacılarsa!) Bu arada onları ikinci el almıştım. Giderken apartmanın boşluğunda bıraktım. (bu kadar da zenginim, paraya para demem durumları, peeehhh)

Perşembe, Şubat 07, 2008

Milli bir eğitim bakanlığı

Tekrar okullu olmak garip bir duygu. "Eşek kadar adam oldun halen mi okuyon yaramaz?" diyecekler diye insanlarla konuşmuyorum bile. Ama öğrenmenin yaşı yoktu hani?! Şaka bir yana kafa basmıyor belli bir zamandan sonra. Ben ki üniversitede menejerlik oyununun başından kalkar sınava girerdim (-bazen kalkamazdım!) yine yer yutardım dersleri şimdi eve gelip bütün gece hıldır hıldır ders çalışıyorum. Çok laf ettik millete "ineeek" diye rabbimin sopası yok vursun kafama kafama böyle çıkartıyor işte.

Dün okulu teftiş etmeye Milli Eğitim Bakanlığından müfettişler geldi. Okul hem ulaştırma bakanlığına hem milli eğitim bakanlığına kayıtlı. İkisi de ayrı denetliyor. Tabii uçuş okulu nasıl denetlenir derseniz izah edeyim. Müfettiş Pilotaj ders programında 15 abuk subuk (kendi tabiri) ders bulmasına rağmen Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersine yer verilmediğini gördü. Hemen müfredatınıza ekleyin dedi. Kütüphanede Atatürk'ü anlatan kitap olmadığını gördü ve kütüphanenin 3'te 1'inin Atatürk ile ilgili kitaplarla doldurulmasını tembihledi. Ayrıca bütün uçuş kitaplarının niye ingilizce olduğu konusunda pek içerledi, filhakika türkçe kitap da yazılmıştır onları koyunuz dedi. Adam gitti, herkesin kafası karışmıştı. Allahtan sınıflarda İstiklal marşı, Atatürk Portresi e Gençliğe Hitabe vardı...

Cuma, Ocak 25, 2008

Yok artık Lebron James...

Harbiden yok artık Lebron James! Bugün 25 Ocak olmuş, Eser ile bile yılbaşı gecesinden beri görüşememişiz. Volkan ile aramızdaki bağ bizim sitenin güvenlik görevlisi sayesinde kuruluyor. Emre Dinçer'e milyon defa uğrayacağım sana dedim, sonuç hikaye, dayım desen aynı ve ben fark ettim ki en azından yılbaşı gecesinden beri hiçbir arkadaşımla görüşmemişim. Benim gibi özleme duygusunu aldırmış insan bile özleyebiliyormuş meğerse tüm arkadaşlarını ve bu daha uzun süre böyle gidecek gibi. S.kiim böyle hayatı.

Perşembe, Ocak 17, 2008

Şimdi asılalım küreklere...

Uzun süredir kafayı tozuttuğum, ortalıkta biber gibi gezdiğim, düşünmekten dolgumu yediğim dönemleri pek şükür atlattım. Zor kararlar verdim, bununla kalmadım kararları uygulamalara soktum, bununla kalmadım bugünden itibaren olaya -berbat bir deyimle söylemek gerekirse- "start verdim".

Pilot oluyorum. Ciddi ciddi pilot oluyorum. Şu an yaptığım işi belli bir alıştırma dönemi ile bırakıyor ve pilot oluyorum. Bizzat bir uçuş okulu ile anlaştım. 14-15 aylık sağlam bir eğitim sürecine giriyorum. Bu sırada yavaş yavaş işyerinden soyutluyorum kendimi, sorumluluklarımı devrediyorum, kendimi her geçen gün daha fazla derslerime ve uçuşlarıma veriyorum ve pilot oluyorum. Sonra da bu işi meslek olarak yapıyorum. Nedenini soracaklar varsa bizzat yüzyüze açıklamayı tercih ederim ama zaten beni yakından tanıyanlar tahmin ediyorlardır nedenini.

Bu sırada ihmal edeceğim dostlarımdan (sanırım herkes) şimdiden özür diliyorum. Yoğun bir süreç olacak, gündüz ve akşam iş ve dersler gece testler, hafta sonu uçuşlar derken 14 ay beni listeden silin. Ayrıntıları konuşuruz...

Perşembe, Ocak 10, 2008

biteceekk...

son bir ayda başıma gelen en iyi şey çeyrek piyango biletime amorti isabet etmesidir. böylece 6 ytl kurtarılmış oldu. bunun haricinde hiç bir şey iyi gitmiyor. Her şey çok karışık. Umutlarımı hala ayakta tutan tek şey o biletin bilgisayar monitörünün önünde her gece bana bakmasıdır. Demek ki her şey kötü gitmiyor diyebiliyorum ona baktıkça. 17 yaşında çocuklar gibi "insanlar beni anlamıyor" diyorum kendi kendime. Sanki çok anlaşılacak işler yapıyorum da! Karar veremiyorum, hayatımda ilk defa bu kadar aciz hissediyorum. O dillere destan egom saç jölesi oldu, kafayı yıkadım aktı gitti. İpek de anlamıyor beni. Kızmıyorum ona, kimseye kızmıyorum, kendime kızıyorum, yardım istemiyorum kimseden ama herkesin yardımına ihtiyacım olduğunu köpek gibi biliyorum. Ne allahın belası bir insanım ben. Asansördeyken asansörün halatı kopsun diye dua ediyorum, arabadayken yol aksa da viraja sağlam girip takla atayım istiyorum, iyi ki kara kızın aküsü bitik, yoksa onunla yapardık bir uçuş antrenmanı, gerçi yok kıyamam ben kara kızıma. Her şeyi araştırıyorum, inciğine cinciğine kadar öğreniyorum, sanki öğrendiklerimin kararlarımda etkisi olacak sanıyorum. Kendi içimi rahatlatmak için araştırıyorum oysa. Ben ne istediğimi biliyorum, vazgeçmeye çok çalışıyorum ama beceremiyorum. Ne istediğimi biliyorum ama karar verecek g.tü kendim de bulamıyorum. Yeter bitsin artık...

Çarşamba, Ocak 09, 2008

shrinks

daralıyor, herşey daralıyor ve ben sıkışıp kalıyorum... Hiç bitmeyecek gibi...

Pazartesi, Aralık 31, 2007

yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl heeerkese kutlu...

eee bitirdik de nooldu? bokumuz da boncuk mu çıktı? Ben nedense doğum günlerimde değilde yılbaşlarında yaşlanmış hissediyorum kendimi. Bööle buruk buruk oluyorum ama ilk defa bu sene olmadım buruk buruk. Bayağı sıkıntılı geçti 2007, kararlar yılı oldu (ki hala karara bağlanamamışlar var). Umarım bu sene de uygulama yılı olur daha bir boka batar burnum. içimizden ne demek geliyor, "Hay 2007'ninde 2008'inde , gelmişine de, geçmişine de...."

Perşembe, Aralık 27, 2007

karışık...

kafam çok karışııık çoook....

Pazartesi, Aralık 24, 2007

Hastayım hastaa.....

ben hala hastayım. geçen pazartesiden beri. Garip bir grip geçiriyorum. Geçen hafta boğaz ağrısı ile başladı, halsizlik felan derken beni yatağa atmaya kalktı. Ben senin bildiğin hastalardan değilim dedim girmedim yatağa. iffetimi namısımı korudum hatta ilginç atom tedavi yöntemleri ile biraz toplayıp bayramda kamyon şöförlüğü bile yaptım mütemadiyen ama bugün tersimden geldi kalleş. Sabahtan beri kargo poşetleri cebimde kusa kusa hareket ediyorum. midem çıktı dışarı. Taktik neydi, hiç yiyip içmezsen hiç kusmazsın. Öyle yapıyorum şimdi, güzel kusmuyorum ama güçsüz kaldım şimdi de! Dedim ya ters köşe yaptı diye. Amacı o, beni güçsüz bırakacak yemek yedirmeyip sonraa hooop doğru yatak. Artık son ihtimal, bedenimi alabilirsin ama ruhumu asla moduna geçerim. Çok pis bir virüs. Benden zeki eşşoolusu... inanmayan yada zekanı sınamak isteyen varsa buluşalım yüzüne hapşırayım.

Bir pundunu bulup fotoğrafını çektim benim telefonla. Ahanda yandadır. Muhtemel tedavi veya kurtulma yöntemi bilen varsa yazsın. Ama kıçından uydurup beni maymun edecek arkadaşlarıma şimdiden teşekkür edip "bi gidiin allaaanızı severseniz" demek istiyorum.

not: Kargo poşetlerinden harika kusma torbası oluyor. Öncelikle dışarıdan göstermiyor, açıp kusması kolay, kustuktan sonra tuvalete falan boşaltması kolay, sıçratmıyor, beleş. Özellikle fillo kargonun 2 nolu boyutunu tavsiye ederim.


- Show quoted text -

Pazartesi, Aralık 17, 2007

pozitif - negatif

Ne farkettim kendimde, ben ihtiyacım olduğunda mükemmel bir biçimde etrafımda sehpa yaratabiliyorum. Cidden, kıçımı bile kaldırmadan elimi uzatma mesafesindeki herhangi bir şeyi çekip kendime sehpa yapıyorum.

Justine ile takıldık bugün. Çok mutluydu bense bir o kadar sevimsizdim. O sırıttı durdu hemstır gibi sürekli ben de somurttum gergedan gibi. Ne kadar pozitif geldiyse bir o kadar negatif aşıladım ona. (bu arada tdk'ya baktım "pozitif" ve "negatif" türkçeymiş, gerçi "olumlu - olumsuz"da kullanabilirdim ama yine de türkçeye sadık kalmışım) Hoşuma gitmiyor insanlara negatif düşünceler aşılamam, negatif olduğumda görüşmesem mi insanlarla acaba?

Var yine sıkıntı, var...

Çarşamba, Aralık 12, 2007

Tut ki mucizeyi kuyem...

Emre'nin bariton sesini hayal etmeye çalışınca aklıma en nefret edilen sesler kategorisi geldi. Şöyle bir top 10 yapiim diye düşündüm ama on tane bir araya getiremedim. Vatana millete hizmet olsun diye yazıyorum.

1. Demir çatalla porselene yada yine demir tencereye çizik atma sesi.
2. Gece uyurken kulağa gelen sivrisinek sesi.
3. Mikrofonda konuşma yaparken amfiden gelen ve bir anda yükselen "viiiiik" sesi.
4. Diş gıcırdatma sesi. (gıcığım gıcırdatanlara)
5. Yıldız Tilbe ve Ferdi Tayfur sesi. (ikisi düet yapsa tam süper olacak!)

Benden bu kadar varsa aklına gelen yazsın.

Bir konu daha var: "ne olacak bu beşiktaşın hali?" haliyle bu konuyu fazla irdelemeyeceğim. Akşam maçtan sonra eve dönerken biraz düşündüm, ben seviyorum bu başarısızlıkları. Başarısızlığa rağmen sevmeyi de seviyorum. Sahiplenme oluştu herhalde. Para basıp kombine de aldım ya kulübü satın aldım sanki öyle sahiplendim. Sonra da yenilince kızmadan hoş bir tebessümle kabulleniyorum başarısızlığı. Biraz arabesk durumları oluyor ama ne demiş ünlü düşünür Joan Emmanuelle Petit : "Kaderin böylesine yazıklar olsun"

Cuma, Aralık 07, 2007

Abim evin tek çocuğu


"Abim Evin Tek Çocuğu - Mio Fratello E Figlio Unico" gidin. Çok ciddiyim gidin. izleyin. Ama mümkünse son seansa gidin, sonra paşa paşa gidin evinize yatın. Sabah kalkın hala italyanca şarkı söylediğinizi görürsünüz. Film hakkında yorum yapmıyorum sadece git diyorum. Bi laf dinle yaa... Bu fakirden de dualarınızı eksik etmezsiniz..


Dün ne oldu? Combo Can babamdaydı, öğleden sonra işe geldi, benim fit fit bi işim vardı, bindim combo'ya gidiyorum, aaa gariplik var, arabada müzik çalıyor?! Bilmeyenler için, babam müzik dinlemez, rakıyı biraz kaçırırsa şarkı söyler ama dinlemez. Ben en son dinlediğini hatırlıyorum, 80'li yıllardı, TRT'de "Gönül Telimizi Titretenler" adlı bir alaturka program vardı, işte koro yanyana dizilmiş trt formatı şarkı söylüyor. Onu bana videoya çektirir onu izlerdi. Arabada da bir adet muazzez abacı bir de yıldırım bekçi kasedi vardı. O araba da satıldı o zaman. Sonra yaklaşık 20 yıldır babam müzik dinlemedi. Hep ntvradyo, hep haber dinledi, ekonomi dinledi. Dün arabayı aldığımda radyo karmaturka dye bir alaturka radyosu açıktı. Bir garip oldum, babam kafasında çalışmayı bırakıyor herhalde diye düşündüm, ellemedim radyo kanalını, bir hoş seda içinde, huşu içinde, gönül telim titreye titreye gittim.

Perşembe, Aralık 06, 2007

Takatim yoook...

Kışın bu zamanları kendimi bok gibi hissediyorum. Hava karanlık, pis, gece olsun da şu berbat grilikteki havayı görmesem deyip geceyi bekliyorum. Bende de bir leşlik, bir geberiklik, bir uyuşukluk sormayalım gitsin. Herşeyi yapmaya üşeniyorum. İnsan telefon açmaya üşenir mi ya? Sabah kalkmaya gece yatmaya üşeniyorum. O anki pozisyonum neyse o halde kalmak istiyorum.
Her işi erteliyorum sanki sonra yetiştirebilecek gibi. Yakında nefes almaya da üşeneceğim. (gerçekten ne o öyle 2 saniyede bir nefes almak, şöyle 15-20 dakkada bir falan alsak bari, bi tutiim bakalım nefesimi ne kadar gidecek)

22 saniye, üşendim daha fazla tutmaya. Biliyorum fazla tutsam sanki tutmadıklarımın acısını çıkaracak gibi hızlı hızlı nefes alacak bu ciğerler. Ben benim ciğerimi biliyorum bea! Bir de arkadaşlarım fit fit her gece dışarıdalar, hele volkan iti eve girmiyor deyus. Bir de beni çağırıyorlar, ulen ben eve gidecek takati bulamıyorum kendimde sen cafelere mafelere çağırıyon beni.

Ne demiş çinli düşünür, ulu insan Zang Cho Pan "Aaaaayyyy, yok mu beni s.ken..."

Note: Üşendim ama bu haldeyken dinlemeyi çok sevdiğim bir şarkıyı koydum sol tarafa. Çook mayışık, üşen bir şarkıdır kendileri. Üşenmezseniz dinlersiniz, dinlerseniz seversiniz ama üşenirsiniz.... Programımızı kapatırken Smashing Pumpkins'in icrası ile 1979 diyoruz efendim, nice mutlu saatler sizlerin olsun...

Pazartesi, Aralık 03, 2007

azim ve donmuş bir g.t

Her ne kadar kendimle barışık olmaya çalışsam da tam 21 yıl sonra insanların benim harflerimle dalga geçmelerine dayanamazdım. Evet, 21 yıl önce "r" lere "y" diyen ben azmetmiş ve "aayyyyyııııı" "aaaayyyyııııı" diye çalışa çalışa sonunda "aaaaarrrrrıııı" diyebilmeyi başarmıştım. Yıllar geçti, teknoloji değişti ama çevremdekiler değişmedi. "s" leri basmayan klavyemi dert etmemiş "ş" olarak mutlu mesut yaşarken onlar geldi. Yine dalga geçtiler benimle! Üstlerinde siyah önlük beyaz yakalar yoktu ama onlar yine hayatımdaydı! Yine azmettim, 7 gün içerisinde 5. defa açtım lebidopun içini ve sonunda tam olarak tamir edebildim. Aslanlar gibi "s" yazabiliyorum şimdi. Neymiş efendim "aaaaarrrrrrııııııı"....


"Kar yağsın hele gidip karda yatıcam, gökyüzünü seyredicem" diyen ben bu hafta sonu Kerem tombisinin de fikiri ile birleştirme yapınca soluğu cümbür cemaat Maşukiye'de aldık. Maşukiye'de kar olmayınca ve kaldığımız hotel AKP'nin kızılcahamam kampına benzeyince gece şarapları içip blackjack ve king merasimini odada yapıp uyanır uyanmaz very mükellef bir kahvaltının ardından soluğu kartepe'de aldık. İyi ki de aldık. Yalnız dikkatli izleyiciler anlayacaktır, ben salağı karda yatma hayalimi kot pantolonla gerçekleştirmeye kalkınca kelimenin gerçek anlamıyla "götüm dondu". İnsanın götü donarmı demeyin, donar. Test ettim, onayladım. Böylecene karda yatma hayali pek kısa kesildi olsun güzel bir hafta sonu geçirdim. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler...

Son olarak; bunu sonuna kadar izleyin hatta kaydedin,
http://www.youtube.com/watch?v=QjA5faZF1A8
elemanın yeteneğine ve cool'luğuna (cool'un olayım beaa) ben hayran kaldım. Tavsiye ettim.

Salı, Kasım 27, 2007

Hemistır

Girdiğim bir sitede bu uyarıyı aldım. Hehee, hoşmuş...







Gary Moore dinleyesim geldi nedense, gevrek gevrek şöyle... En son ne zaman dinlediğimi bile hatırlamıyorum ama sabah kalktığımdan beri "one day the sun will shine on youuuu, turn all your tears to laughter" diye geziyorum, dinleyeyim belki çivi çiviyi söker.

http://www.youtube.com/watch?v=Qh_k-MMsilA&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=ChkFtdzDKxs

bu iki video gebertti beni. Fatih Terim ingilizce konuşuyor! "in the tabela" , "you cannot didn't" dümdüz gidiyor... Allah da onu güldürsün.

Amiiiin....

Perşembe, Kasım 22, 2007

Şimdi haberler...

Octivine menthol'ü ilk açtığımda, ilk kullanımlarda bir kaç gün sonraki kullanımlara göre daha etkili olduğunu keşfettim. (yada bana öyle geliyor)

Ciddiye almadığım insanları ciddiye almaya başladığımda gereksiz bir iş yapmışım gibi hissettim. (niye ciddiye aldıysam?)

Combo ile daha samimi konuştuğumu ama twingo'ya karşı biraz daha mesafeli olduğumu gördüm. Karakızımı ise ne zamandır ihmal ediyorum, affedebilecek mi beni? (zor ilişkiler bunlar)

Dayım insanıyla genelde yüzyüze konuşmadığımızı, hep yanyana oturup karşıya bakarak konuştuğumuzu farkettim. Yüzünü tam hatırlayamıyorum desem yeridir, hayal meyal yaniii.. (yok artık!)

Yapmam gereken ama ertelediğim işler listesi Earl'ün listesine döndü. En başta modem evin ortalarına bir yere monte edilecek(1-2 yıl oldu) , sonra bakırköy'deki kamera sistemi ayarlanacak (4 ay oldu), combo ve twingoya baktırılacak, karakıza kış hazırlığı yapılacak (çok oldu), bilgisayar odası odaya benzetilecek, çöpler atılacak (1 yıl), sonra ..... (ömrüm vefa edecek mi bunlara?)

Murat ve Emre ile görüşmeyeli uzun zaman olmuştu, özellikle Murat ile, "abicim, iki çocuğum var ellerinden öper" repliğine hala gülüyorum. (bak sen kerataya)

Tekfen'in halka arzında talebime 0 (yazıyla sıfır) hisse makul görenlerin anneleri anılacak. (adiler, alçaklar, şerefsizler...)

Pazar, Kasım 18, 2007

Yemek mi yaptım terapi mi?!

Cumartesi için ilk toplanmamızı yapacaktık yeni organizasyon da ve ben her s.kim hıyar diyene tuzla koşan bir insan olarak ilk gönüllü olmuştum. Mesele neydi, kim de toplanıyorsak o yemekleri yapacak, diğerleri gelecek tüm gece yiyip içip muhabbet edilecekti.

Dün işe gitmedim, sabahtan alışveriş vırt zırt yapıp eve döndüm. Sonra yemek yapmaya koyuldum. Aslında yeteneksiz değilimdir yemek yapma konusunda ama yeteneğim her zaman yaptığım omlet ve makarna türevlerinin ötesine hiç taşınmamıştı. Yok yemek kitabıydı, yok anne aramaydı, bu fırın nasıl çalışırdı, büyük tencere neredeydi derken, açtım müziğimi, sabahtan akşama kadar soydum, doğradım, pişirdim, haşladım, kızarttım, temizledim, çalan şarkılara eşlik ettim, kendimden geçtim, sonuçta ortaya bir koca tencere yuvalama çorbası, adını bilmediğim bir tür köfteli, patlican, patates, domates, biberli fırınlanmış kebabımsı bir şey, mantarlı makarna, koca kase salata ve ayva tatlısı çıktı. (fotoları yukarıdadır).

Ciddi ciddi terapi gibiydi, hiçbirşey düşünmeden sadece birşeylerle oyalanmak. Bir mutfağa girip 5 saat çıkmamak. inanılmaz kafa rahatlatıyormuş, ben artık sık sık yapacağım, tavsiye ederim...

Salı, Kasım 13, 2007

Cücü forever

ne zamandır yazacağım yazacağım unutuyorum. "cücü" (cüneytlere "cücü" denirmiş ben de yeni öğrenmiş oldum) yani cüneyt arkın'ın bir filmi. Tamam hepsi komik ama bu ayrı bir eser. Başlı başına şaheser. felsefe, acı, aşk, action, silah, kan, bilinç, aklına ne gelirse var filmde. Yok yok. Bir oturuşta 8-10 film izlemiş gibi oluyorsun. "Hadi len abartma" diyenler şu aşağıdaki kısa haline baksınlar sonra gerekli yorumu yapsınlar.

http://www.youtube.com/watch?v=IRI7Kc3PBo4

neymiş, cücü forever...

Bu arada sol yana (arka taraf konuşma aranda dinle burayı) çook piç bir şarkı koydum. biraz 80'leri hatırlatmıyor mu derseniz, bariz 80'ler lan derim. Ama güzel şarkıı allaa sen...

Cuma, Kasım 09, 2007

Tülin insanı ile diyaloglar Version 2.0.1

Onr: Koskoca Tom Cruise bile tarikatçı olduktan sonra bizim Aysun olmuş çok mu?

Tln: Ayol nesi koskoca onun be

Onr: Adam Mission Impossible 2’de dünyayı kurtardı daha ne olsun

Tln: Dünyayı kurtarmadı o, kendini kurtardı

Onr: Ne yani koca filmi Tom Cruise kendini kurtarsın diye mi izledik biz?

Tln: Aman çip mi ne elektronik bir şey kurtardı altı üstü

Onr: Tahtakale’de satılıyormuş gibi bahsettin be kızım….

Perşembe, Kasım 08, 2007

Masal masal matitas, kaynananın...

Winston Light almaya gidip bu devirde "kalmadı abi" yanıtını almak sinir bozucu. Yıllardır ekmeğimi yiyen JT Tobacco zam yapmakta 2 gün gecikince onların göremediğini benim ekonomist tekel bayiilerim görmüs ve hemen stokçuluğa başlamış. Tekel'e inceden "stoklamıştır toptancılar zam gelecek ya" diyorsun hemen atlıyor "tabii abi, stoklamışlardır", "stokçu o. çocukları" diyorsun adam bir yutkunuyor ki o yutkunmadan "30 kuruş için yediğimiz küfre bak, ohhh" hissini hemen alabiliyorsun zevkli oluyor her ne kadar ardından muratti içmek hiç zevkli olmasa da...

Bu arada Tülin insanı ile dünkü mailleşmemiz. (Özeline giriyorum Tülin ama çok hoşuma gitti!)

Tln: herşeyi bilmese de olmazz, yarın size gelicem akşam

Onr: Gel, tatlı felan al, elin bos gelme…

Tln: görgüsüz adam, hep getiriyoruz hem kıymet biliyorsun hem de istiyorsun, gerçi sevmediğin halde güllaç yemiştin hakkını yemem ama bari ne istiyosun onu style.. baklava açayım evde istersen

Onr: Bilmem pahalı bi sey olsun.

Tln: arsız , bilmiyorsan getirdiğime de laf etme kafanda paralarım zira

Onr: Fişini de getir, bakıcam.

Tln: olur, kanyonda bitane dondurma varmış külahı 50 milyon ondan alayım sana

Onr: Bol koydur ama, sosuna da bandır, tutti furuttili de eklettir.

Tln:oldu sizin eve de uçarım ordan erimesin diye


Pazartesi, Kasım 05, 2007

Çember

Berbatım. Sabaha karşı kusmaya başladım ve midemde hiç birşey kalmayana kadar devam ettim. Zeirlenmişim sanırım. İngiliz istihbaratı MI6 veya Mossad'dan şüpheleniyorum. Şöyle adam gibi mutlu bir günü çok gördüler bana. Zaten Yuşçenko'ya da aynını yapmışlardı. Yuşçenko yılmadı, ben de yılmadım işe geldim, gelmez olaydım.

Neyse asıl meseleye geleyim, geçen hafta stresi bolca yüklenip, iyice tırlatma noktasına gelip, milletin kalbini kırmalara başlayınca cumartesi günü uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi yaptım. Gittim trene bindim. Saatlerce tık tılak giderken kitabımı okudum, müziğimi dinledim, camdan bön bön bakıp düşündüm. Sonra Bozöyük'te uyuya kalmışım, yarım saatlik bir uykunun arkasına Eskişehir'de gözümü açınca apar topar indim. Çok özlemişim Eskişehir'i. Gittim mübarek insan Tülay'ı buldum. Oturduk bir barda, meğer ne çok şey birikmiş konuşacak. Saatlerce konuştuk, sonra gece son trene bindim, sabah yine İstanbul'daydım. Eskiden gitarla çalmaya çalıştığımız bir yeni türü şarkısı vardı "ya dışındasındır çemberin, yada içinde yer alacaksın". Çemberin dışına çıkmam gerekiyordu nefes alabilmek için, çıktım, bir nefes gibi geldi ama ne kadar gider bilemem...

Çarşamba, Ekim 31, 2007

Efendi ol ciğerimi ye...

Bayramda valide hanım nereden estiyse süveter hediye etmiş zat-ı muhteşemime. Tabii böyle bir şey dağınık gardırobuma daha önce giriş yapmadığından bu sabah uyandığımda basmayan kafam daha önceki giriş kayıtlarına bakamadan giymiş bu aleti.

Sihirliymiş bu süveter denen zımbırtı. Tüm gün acayip efendi hissettim kendimi. Gayet sakin ağırbaşlıydım, efendi gibi takıldım, olaylara büyümüşte küçülmüş veletler gibi baktım, "hmmm" dedim bol bol, trafikte minibüsçülerle bile dalaşmadım, akşam üzeri birkaç müşteriye asabiyet yapmam dışında gayet efendiydim. Dedim ya sihirliymiş bu süveter...

Bu arada grevdeki telekom çalışanları müsaade ederlerse chris cornell'ın unplugged olarak zikrettiği "billy jean" isimli eseri yan tarafa yüklemeye çalışıyorum. Sindirelim.

Salı, Ekim 30, 2007

Velet...

Ablamın anaokulunda veledin birine büyüyünce ne olacaksın demişler, "bayrak olucam" demiş... Hala gülüyorum, bayrak olacakmış velet...

Cuma, Ekim 26, 2007

Bina ifşa edelim...

Evet madem ifşa ediyoruz, edilmesi gerekenler...

1. Parti kurma işinde çok yalnız kaldım. Başıma gelenler Erkan Mumcu'nun bile başına gelmemiştir.

2. Robin'in gençliğinin olduğu bölüm how I met your mother'ın en iyi bölümüymüş.

3. Çöp kutusu hala canavarlar gibi çalışıyor.

Pazar, Ekim 21, 2007

muunlayt sonat

Aslında bunu Eser için koydum. Son zamanlarda program yazmaktan zaten 3 gr. olan beyninin durma noktasına geldiğini bildiriyordu. Sonra düşündüm ki Betofın bunu bir tek Eser için bestelemediğine göre vatan millet evlatları da kullanabilir . Neden mi bahsediyorum, sol yandaki Beethoven - Moonlight Sonata isimli sonatdan.

Şimdi efendiler, kafanın durma noktasına geldiği anda kapatıyorsunuz bütün ışıkları, uzanıyorsunuz olduğunuz yerde, gözleri de kapatıp, orta seste bu şarkıyı açıyorsunuz. Çok değil hepi topu 5-6 dk. gözler kapalı dinliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki resetlenmişsiniz. En son kendinize ne zaman reset attığınızı düşünün. Haaa, o zaman resetleyin kendinizi. Bu fakire de bir dua edersiniz artık...

Cuma, Ekim 19, 2007

paket olsun 2 - the parti on the road...

Bilinmeli ki kuracağım siyasi parti için yaptığım çağrıya gelen tepkiler beni yıldırmadı. Halk beni anlayamadı. Tabii böyle bir oluşum için daha hazır olamayabilirler. Bu oluşum bu halka birkaç beden büyük gelmiş olabilir. Man on the moon triplerine sokmayın burada adamı…

Şimdi efendim halkın bu oluşuma karşı duruşunu 3 ana başlık altında toplamam gerekirse (neden hep 3’tür, var mı bilen?)

1. Siyaset ne ola ki…

Biliyorum biz siyasetten uzak durması sıkı sıkıya tembihlenmiş bir kuşağız, bizden önceki kuşaklar cop denen o münasebetsiz aletle “yakinen” haşır neşir olduklarından, hala oturup kalktıkça bize siyasetten uzak durmamızı öğütlerler. İşte oluşumumuza katılmayanların bu nedenle sessiz kalmasını olgunlukla karşılıyorum. (Nasıl “babaç” bir parti başkanı imajı oturtuyorum, bak bak..) Nasıl olsa bir gün çelerim akıllarını…

2. Benim dedem de muhtar olacaktı da…

Katılım göstermek isteyen insanlara buradan bir “tüüüh size” demek istiyorum. Bre siz ne arsız insanlarmışsınız. Biri bakanlık ister, öbürü müsteşarlık ister, biri kart bastıracak mıyız diye sorar, diğeri “parası nasıl bu işin” der, öbürü “benim plakam da 00 kaç yazacak” diye sorar, öbür biri “ben de çiçek sulayabilecek miyim?” der, öbür diğeri örtülü ödenek varsa katılacağını söyler. İşte böyle adamlarla mı kurtaracağız memleketi? Alayına tavsiyem oklu partiye, ampullü partiye, atlı, eşekli partilere gitmeleridir. Siyasetten anladığınıza bakın be. Yazının ertesine “sen siyasetten ne anlıyorsun” diye soracaksanız da sormayın. Utanın. Cevap bile vermem ben buna! Çok ayıp. Bize vatanı milleti için nokyasını, aypodunu, leptopunu feda eden, paramı efese, dolucaya, abzolüde vermem partime bağışlarım diyecek insanlar lazım. Ya bunu böyle kabul edin yada dedeniz gibi bir siyasi hayata sahip olun.

3. Hahaha,,, ayy Onur hiç güleceğim yoktu…

Bu insan profili var ya bu insan profili, işte gıcığım onlara! Bittiniz ulen siz, bundan böyle siyasi arenada karşıma çıkmayın. Dökerim ipliğinizi pazara. İnanın bana benim karşımda olmayı hiç istemezsiniz. Hayır, burada psikolojik baskı yapmıyorum, damarlarınızda akan kanda var olan “luzır” hissinizi açığa çıkarmak hiç istemiyorum, sadece size çok pis bir bakış atmak istiyorum. Hatta atıyorum şu an…


Böyle ayrıntılara takılmak istemiyorum. Parti kendini kanıtlayınca kitleler elbette arkamdan koşacaktır. O zaman ben de Baykal gibi sabah sabah uyanıp 40 tane gazeteciyi toplayıp şapır şupur yüzerim, Erdoğan gibi Davos’ta karımla elele gezerim, Demirel gibi göbeğimi şişire şişire millete akıl veririm, Kamer Genç gibi çiçek bile sularım elbet. Neydi efendim, kadınlar çiçektir, su ister!

Öncelikle partinin yönünü belirlemek lazım, benim düşündüğüm sağ parti gibi görünen, sol eğilimlerin altında ezilmeyen, merkeze yakın, muhafazakar gibi duran ama muhafazakar olmayan bir parti olmalıyız. Biliyorum şu an bu tarz parti çok var ama biz farklı olacağız.

Yönümüzü de belirledikten sonra geriye hala süregelen ciddi bir isim bulma ve parti amblemi problemi geliyor. Amblem de hayvan kullanmak eskimiş gibi gözükse de imaj oturtmak için aklıma gelen birkaç hayvan var. Dargın olduğum arkadaşlarımın resimleri de olabilir tabii.

Eveeet, son kez çağrı yapıyorum, var mı memleketi için bir şeyler feda etmeye hazır olan (ytl, Usd, €, aypod, lepidop, empiüç pileyır vs…). Hani nerede eller, hani hani???

Pazartesi, Ekim 15, 2007

how I met your mother

Etrafta alem "lost" anlatırken her şeyi bilen adam emre'nin "how I met your mother" ın 2 sezonluk dvd'lerini verdiğinden kelli, 3 oturuşta 12 bölüm izlemiş bulunmaktayız. Demans sendromuna sokmasa da unutturuyor işte o sırada dünyanın döndüğünü. Gayet geyik 20 dk., sonra bir 20 daha, bir 20 daha derken ihtiyacım varmış sanırım buna...

(how I met your mother ne ola ki? diyenler için http://alpha.cbs.com/primetime/how_i_met_your_mother/ )