Başlıkta gayet güzel özetliyor ama yok ben illa açıklamayı da okurum, kıl tüy adamım ben diyorsan anla ki bu blog mlog işleri gereksiz işler. 'Öyleyse sen niye blog takılıyon?' diye sorarsan iki dakka durmam kırarım çeneni. Sana mı sorucam ne takılıp ne takılmayacağımı, istemiyorsan bas git meşgul etme dükkanın önünü...

The Boat That Rocked

The Boat That Rocked
Sıcak film, makara, güzel... Müzikler isa haaarika, biraz eski ama benim kafada...

Pazartesi, Aralık 01, 2008

transsiberian express

"twingo ile 14 günde avrupa'nın böğrüğünü delmek" konulu tatil planımızı malum sebeplerden daha gerçekleştiremeden, yeni bir tatil planı kurmuş durumdayız. "trans siberian ile dünyanın çatısından geçmek"

Plan şöyle, uçakla Moskova'ya uçulur, orada 1 gün kalıp kızıl meydan ve kapitalizmin yeni göbeği moskova'yı gördükten sonra trene binilip mavi hat ile siberian landmass yarılır, moğolistan'ı ve adı komik olan ulan bator'u geçip çin'e girilir, pekin'de trenden inilir, pekin 2 gün gezilip arkadaşlara ucuz çin malı çakma rolex'ler alınır ve uçakla istanbul'a dönülür. 

Haa şimdi diyeceksiniz ki "ulan sen daha avrupa'nın böğrünü yaramamışsın siberya'yı mı yaracan?" cevabım "umut"tur. olacak, o da olacak...

Cumartesi, Kasım 01, 2008

İsim aranıyor...

malumunuz daha blog mlog meselelerini keşfederken, gelen formda vırt vırt doldurdum sonra bir baktım site adresi otomatik olarka onurblog.blogspot.com olmuş. Şimdi ben bu isimden muzdaribim, değiştiricem. Lakin kafamda milyon tane adres gezmekte, seçememekteyim. mesela: dogubatısentezindenkimseyezarargelmez.blogspot.com veya nazmiyedemirel.blogspot.com veya conksonktunbirazceng.blogspot.com... Var mı senin de aklında önerebileceğin isimler, hemen yaz, (Iyyy Mcdonald's gencturkcell kampanyaları gibi oldu lan bu) ikinci menüyü sana ben alcam, sinemaya da götürcem sonra da bizim eve geliriz, sana pul koleksiyonumu gösteririm!

Çarşamba, Ekim 29, 2008

Gücün yetmedi di mi?

Sonunda bu da oldu, zat-ı muhteşemimin şerbetler akası blogu gençlere zararlı gelmiş olacak ki mahkeme kararı ile tüm blogger kapatıldı. Tabii ben biliyorum sonra memleketi yıkacak hale getirdi benim blogu ayda yılda bir açıp "bakalım yaşıyor mu bu herif, bu kadar çalışmayla ölmüş olabilir bile" diyen güruh. N'ooldu mahkeme pıstı açtı tekrar blogger'ı. (Zaten bazı anayasa mahkemesi başkanları da sıkı takipçilerimdenmiş, dava görmemişler günlerce üzüntülerinden!)

Dayım kısmısı taşınacak "bi el atem hele" mantığı ile pazar günü yanına gittiğimde pek bitap gördüm onu. Boru mu ev alıyor, inşaatlara girişti dedim, aklıma düğünden önceki günlerim geldi. Ev meseleleri, inşaatçılar, vay banka kredisi, vay düğün hazırlıkları, vay elalemin kaprisleri, vay iş - güç derken ben de pek bitap kalmıştım. Baktım dayko pek bitap morallendirmek için playstation, fifa'da iki maç kaybettim direk morali yerine geldi. Kendini Mourinho falan zannetti herald...

Çarşamba, Ekim 08, 2008

Şahit yazdılar...

Sonunda şahit de oldum. Gerçi benim şahitliğim ne kadar geçerli olur orası muamma ama pazar günü çektim lacileri, traş oldum sinek kaydı, doğru nikah salonuna giderken aradı bizim köpek, "hadi olm seni bekliyorlar" şahit olucam ya ağırdan satıyorum kendimi, "beklesinler lan, ne aceleleri var" , "olm çabuk ol, kimliğin yanında di mi?" , "heee ehliyetim yanımda" , "naapcan lan ehliyeti araba mı kullanacan? nüfus cüzdanı getir" , "hay sizin nüfusunuzu s...." diyerek döndüm eve, aldım kafa kağıdımı.

En zevklisi de bana şahit oluyor musunuz dediklerindeydi, yapıştırdım cevabı "hayır olmuyorum" diye! "Wuuuuvv" diye ses çıktı salonda, baktım bizim ki bakıyor gözümün içine "senin gelmişini geçmişini s....rim" mealinde dedim "ben duyamadım iyi evet dediklerini, beraber tekrar desinler bakalım" diye ( laf aramızda nikahtan bir gece önce eser iti anlattı aynısını Etkin ibnesi yapmış diye, oradın kopya çektim ama keyifli oldu)

Böylecene Earl'ün listesi gibi şahitlik meselesinin de üzerine çizik attık...

Perşembe, Eylül 25, 2008

olmadı, yazamadım...

neredeyse bir ay olmuş uğramamışım blog'a. haa bu son bir ay farklı birşey mi yaptım, yok, ama bloga yazmak için illa farklı bir şey mi yapman lazım onur, yok! eee yavrum evladım o zaman ne diye uğramıyorsan buralara. gidip abuk subuk sitelere girmiyon mu, valla giriyorum, gidip açık saçık sitelere girmiyon mu, yok ona girmiyorum, sus yalan söyleme edepsiz seni, bilgisayarını arasak neler bulucaz söyletme bana, yaa oldu bir iki defa girmişliğim yanlışlıkla oldu, seni seniii... neyse dağıtma konuyu zaten kafam karışık, hayırdır neden kafan karışık, karışık işte bir de sen karıştırma, tamam karıştırmam da ben şimdi sordum ya, elbet cevaplayacaksın sen içinde tutamazsın, nereden biliyorsun içimde tutamayacağımı, salak sen benim özbenliğim, egom felam hatta hadi adını koyalım şizofren yanım değil misin, sevsinler adını koyarmış sen önce o meterolojiyi kafana koy gidip gireceksin Cumulonimbus'a, ulan bir gün sırf senden kurtulmak için bile girerim bea, gir gir de gör ebeninkini, bak seviyeyi düşürdün yine, ulan seviye mi var sende, seni daha düzgün bir platformda tartışmaya çağırıyorum, o platformu geçiririm kafana, akıtırım kafanın pekmezini, yaa sen bi gitsene blog yazmaya çalışıyorum burada, ne yazıcan yazsan şimdiye yazardın, hadi bi şarkı koy sen ileride aranır durursan gelir buradan indirirsin, aferim lan bak ara sıra çalışıyor kafan, sus seni insan yerine koyduk öğüt verdik hödük! iyi iyi koyduk yan tarafa...

Perşembe, Ağustos 28, 2008

Made in Germany

başım ağrıyor, sıcaktan mıdır, kafama kafama yediğim rüzgardan mıdır, sabahın 6'larında kalkmamdan muzdarip uykusuzluktanmıdır, daimi sinüzitten midir bilinmez, yada belki de hepsindendir. Bazen düşünüyorum da misal bugün sabah kalktığımdan beri milyon tane, trilyon tane şey düşündüm. Endişesi, merakı, hesaplaması, ölçmesi ne biliim işte... yine iyi kafa var yaa, hepsinin altından kalkıyor, tamam ağrısı, arızası bitmiyor ama iyi kalkıyor valla. Bazen düşünüyorum sabah gözümü açacağım beyin tatile gitmiş. Hadi onur'cum öptüm yanaklarından tükmüklü mükmüklü demiş, stand by'e geçmiş. Offf düşünmesi bile berbat! Yok olmaz ööle şey... Ben seviyorum kafamı sık sık ağrısa da. Aslan kafam benim. Alman Malı maşallah....

Pazartesi, Ağustos 11, 2008

Fakat İyi Uyudun haa...

Bunca zamandır (bunca=2-3 yıl) tatil yapmamanın üzerine bu hafta sonu 2 günlük harika bir tatil yaptım. Tek başıma yapmadım elbet ama çoğul konuşunca sanki onların da bunca zamandır (bunca=2-3 yıl) tatil yapmadığı sanılacaktı o yüzden tekil konuştum. Yoksa kendini beğenmiş, insanlardan ayrı gayrı takılan, karizma yapiim edalarında olan tiplerden değilimdir. Gerçi öyle olmak istedim hep ama işte rabbim bizi de tavşan yaratmış, bu kalıptan George Clooney çıkmıyor kahretsin!

Neyse, Alaçatı mükemmel bir yermiş. Tabii surf yapılan kumsalı veya Ilıca (küçük urfa!)dan bahsetmiyorum, bildiğin Alaçatı köyü. Eski bir Rum köyü, sonra mübadele zamanı bizim göçmenler geliyor buraya, 90'ların sonundan beri de turizme açılıyor ama şimdi nasıl anlatiim süper şirin güzel on numara bir yer, hatta anlatmiim ben link'e fotolarını koyayım...
http://www.dosyaupload.net/217alacati.rar

Bööle insanın dünya nimetlerini felan bırakıp, s.kerim istanbul'u, s.kerim hayatı deyip hayallere daldığı... (burada bööle ortam buğulanıyor, dırili dırılii bir müzik, hoop hayaller....
Ayşegül - "burada yaşasam, fırına rakip fırın açsam, sakızlı kurabiye felan yapsam"
İpek - "ayyyy çok güzzeeeeel, ayyyy, ayyyy...."
Dayım şahanesi - "internet kafe açıp bu güzelim yerin ırzına geçsem"
Zat-ı muhteşem - " Hiç midye dolmacı yok, Diyarbakırdan trenle 10 - 15 çocuk getirtsem, her köşeye bir midye dolmacı kondursam, voliyi vursam"

hayaller felan derken döndük yine İstanbul'a, yine her yer Recep İvedik dolu, yine sıcaktan pişik yapmış d.şklarını kaşıyan insanlar yürüyor ortalıkta, herşey aynı, ne demiş piink floooyd...
"welcome my son welcome to the machine"...

Salı, Temmuz 22, 2008

while my guitar gently weeps

Heheeeyt teknolociye bak blogum, sana ahanda bu satırları otobüste boluya 40 km kala yazıyorum, ayrıca kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için de teşekkür ederim. Bir adada yalnız kalsam yanıma alacağım 3 şeyi de söyleyeyim mi? Teknoloji bööle işteee... Peeehh....

Şimdi son 1 aydır özellikle (estağfurullahsız) eşekler gibi ders çalıştığımdan kelli bugün pek bir mesudum, bahtiyarım. Efendim alemlerin ineği olarak 14 sınavımın üçünü vermiş bulunuyorum. Hem de hayatımda ilk defa doksanlı moksanlı notları görerekten. Tabii bu arada kayış biraz sıyrılmış kafada biraz çiçek açmış durumda. Mazur göreyim kendimi.

En çok ne yapmayı özlemişim biliyon mu, gazete okumayı. O kadar uzun süredir (1-2 ay) adam gibi keyifle gazete okuyamıyordum, hep bir suçluluk duygusu, allahın malı onur gazete ile oyalanacağına git çalış, yetişmeyecek it herif diyen bilnçaltım, üstüm hep manşet ve spor sayfası sonrası katlamıştı gazeteyi, şimdi pek sevgili kamil koç'un* hediye olarak verdiği gazeteyi satır satır, ilanlarına kadar okudum. Gözlerim hariç bana pek iyi geldi. Gözler zaten emektar Ford kamyon... Şimdi önümde takribi "ders çalışanı ...ksinler" süreci olarak takribi 2-3 hafta var. Denize gitçem, lost'un 4. sezonunu izlicem, hatta sinemaya gitçem, zaman ayıramadıklarıma zaman ayırıcam, internette gezcem, borno (damla öyle derdi) indircem, ütü yapıcam, kuzenle gezcem, halı saha maçı yapcam, eser ve ipek'le 90's partisine, daykom'la pink floyd gecesine gidicem, ohooo.... Gerçi aralarından ütü kısmını pek hevesli yapmayacağım ama mecburen yapacağım.

* Kamil Koç ile aramda herhangi bir reklam anlaşması yoktur, yanlış anlaşılmasın, ayrıca wireless akıl ediyorlar ama priz yok, ahanda bitiyor şarj işte... Türk'ün teknolojisi bu kadar!

Cumartesi, Haziran 28, 2008

Why does it always rain on me?

Travis denen abilerin konserine gittik geçen gece, ben zaten son zamanlarda lost izlemekten, ders çalışmaktan ve suni deri satmaktan başka bir şey yapmadığımdan kafa din don, iyi geldi valla. Hala dilimde gerçi "why does it always rain on me?". Hatta yaptım kıyağı yan tarafa (arka taraf konuşma aranda dinle burayı bölümüne) koydum. Beleşten indirip dinleyebilirsiniz.

2 senedir tatil yapmadığımı fark ettim. Sınavlar bitsin ilk iş bir pazar denize kaçacağım. Ama bu sefer Karadeniz değil, güney marmara düşünüyorum günü birlik bile olsa (Altınoluk mesela). Takıcam paletleri, şnorkeli, bir balığın peşinden en az bir saat yüzeceğim. Hayvanın psikolojisi bozulacak bu lavuk niye beni takip ediyor diye. O kadar özledim, sinüzitim bile açılmadı ki bakınız temmuz olmakta!

why does it always rain on me, even when the sun is shining, I can't avoid the lightning, I Can't stand myself, I got my mind on something else, Sunny days, where have you gone???

Cuma, Mayıs 30, 2008

nato kafa nato onur

Herşey zamanında güzel ve rahatmış. Gelmişim bu yaşa ders çalışmak benim neyime! Kafa sunta olmaya başlamış zaten hep gecikmeli basardı artık daha geç basıyor. Teee ben deftersiz kitapsız lise bitirmiş, ders çalışmadan üniversiteye girmiş adamdım bea... Kampüse giderken "bugün sınav var mı lan?" der, üstüne sınavdan geçerdim. Beheeeey.....

"Arka taraf konuşma aranda dinle burayı" bölümünde yeni bir şarkı ekledim. Hoştur, dinlenebilitesi yüksektir. (morcheeba)

Cumartesi, Mayıs 10, 2008

Seninle başım dertteeee...

Seninle başım dertte
Ne yapsam bilmiyorum,
Canımdan bir parçasın ,
Söküp atamıyorum.

Bugün arabada radyoda çaldı! Yıllar sonra ilk defa. Hemmm de Selami Şahin versiyonu. Heeeyt beee.... Yapıştı ağzıma sabahtan beri geziniyorum, seninleee başım derttteeee, ne yapsam bilmiyoooruuum, canımdan bir parçasııııın, söküp atamıyooooruuuum....

Lost Room adında 3 filmlik bir seri izledik. Bööle bulmacalı, araştırmalı filmleri pek severim
iyi geldi.

Yarın anneler günü, niye anneler günü var da oğullar günü yok. Ne biliim oğullar günü olsa, herkes özellikle annem - babam bana hediyeler alsa, ben "aman canım ne gerek vardı bi çiçek yeterdi" diyerekten bir hışımla açsam hediyeyi felan...

Salı, Nisan 29, 2008

Dayı oluyorum uleeeeynnn....

Annem dedi, ablamın karnında (aslında o karın değil ama neyse!) bir tane mercimek varmış. Dayı oluyormuşum. 5 haftalıkmış. Çok şaşkın ve heyecanlıyım. Milyar defa kuzen olmuş bir insan olarak dayı olmayı kuzen olmak gibi hayal ediyordum ama "cık" öyle değilmiş. Garip. Herkes şokta. Bende şoktayım. İsim düşündük, benim tekliflerim
kız: Şimay Nur Göksu
erkek: Tayyip Zebercet. ("johnny depp" der gibi oluyor "zeber cet" demek!)

ayrıca Mercüment (ercüment ile mercimek arası, ben buldum!), Berceste gibi listenin üst sıralarını zorlayan adaylar da var. Zamanla daha iyileri de çıkar. Şimdilik "dayıı oluyorum uleeeeeyyynnnn"

Not: Tayyip Zebercet'in hatrına geçen gün izlediğimiz "death at a funeral" adlı filmden on numara sevimli bir şarkı koydum yan tarafa. Yamit Mamo kim ola ki diyenler araştırsın.

Cumartesi, Nisan 19, 2008

Bizim kanepe, on numaradır.

Tam "ohh yarın uçuşlar saat 9'da başlıyor, aslanlar gibi 8'e kadar uyurum" deyip sevinmiştim ki sabah saat 5 buçukta eser devesi (bazıları danası diyor, o da olur) aradı. Soruyor benim evin anahtarı sende var mı diye. Var dedim gel al. Böylecene piç olan uykum eser'in gelip kanepeye sermesi ile nihayete erdi. Akşam saat 5 buçukta döndüğümde eser hala uyuyordu. Şimdi kafasını yıkıyor, geldiğimden beri millet arıyor, herkese bugüne randevu vermiş, bizim kanepeyi hepsine tercih etmiş. Ama bizim kanepe de kanepe hani. Çok para döktük ama deydi, 2,5 -3 senedir üstünde oturuyoruz tık yok. Eve gelen direk onun üstüne oturuyor. Diğerleri değil de o çok davetkar. Bir kere çok rahat eşşoğlusu, geniş, içinde kendini kaybolmuş hissediyorsun. Mesela ipek'ten 6-7 tane rahat sığar içine, hemde ayakları üstüne toplayarak. Mesela bugün gelseler ver o kanepeyi sana 10 bin doları tıkır tıkır sayalım deseler, tamam satarım ama şöyle 2-3 dakka düşünürüm, o derece severim yani. mesela deseler ki kanepeyi üstünde eser ile alalım götürelim ama para vermeyiz (eser faktörü) deseler yine de 2-3 dakka düşünürüm. Çok kral kanepedir kendileri, çok severiz kendilerini, allah yapandan razı olsun. Neyse hadi benim ikea'ya gitmem gerek...

Perşembe, Nisan 10, 2008

Sinek gibi...

Salı günü, sıkıntılı bir sürecin ardından sonunda (ve en nihayetinde!) ilk yalnız uçuşumu yaptım. İnanılmaz bir şeydi, dünyada tek başıma olduğumu hissettim. Deli gibi bağırdım, çağırdım, reklamlardan etki herhalde "su gelir güldür güldür" türküsünü çığırdım. Sonra "ıyy, inşallah com'a basmamışımdır da kuleye ve akabindeki hava trafiğine rezil olmamışımdır" diye endişelendim. Kuş gibi diyemeyiz ama sinek gibi uçtum!!!

http://www.dosyaupload.net/download.php?file=409266

indirin bu sarkıyı. sifre sorarsa: 1234

Perşembe, Mart 20, 2008

Radyo Eksen...

https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/4188

kurun bunu, dalga gecmiyorum, mozilla kullananlar kurun bunu. Radyo Eksen eklentisi. O an çalan şarkıyı gösteriyor, isterseniz dinleyebiliyorsunuz, hatta mesela 12 gün önce saat kacta hangi şarkı çalmış görebiliyorsunuz. Ben anlatmayayım siz kurun!

Nesrin Topkapı

Le Soru: Diş ne zaman arıza çıkarır?
El Cevap: En züğürt zamanlarda!
Le Soru: Bu aralar züğürt müsün?
El Cevap: Dişim ağrıyor, git başımdan.

Mevzu bugün itibarıyla böyledir. 2 gündür uçuşum olmadığından iş yerinde fasulye modunda çalışan zat-ı şahanem uzun zamandır vakit ayıramadığı blog'una bugün vakit ayırmıştır. Mahçup ama gururludur. Bi milyon tane hikaye yaşamış ama hepsini yazmaya takati yoktur. Bir tane yazarak durumdan sıyırmak düşüncesindedir...

Mevzuu uçakta geçmektedir, Kan ter içinde uçakla mücadele etmekteyim, şerefsiz alet bana gıcığı varmış gibi gitmekte, hoca sinir olup bir taraflarını kaşımaktadırt.
Hoca: Onuuur, olm uçağın kıçı başı Nesrin Topkapı gibi oynuyor! Düzelt şunu.
Onur: Hocam, Nesrin Topkapı kimdi?
Hoca: Olm bırak sen Nesrin Topkapı'yı düzelt uçağı.
Onur: Düzeltirim de Nesrin Topkapı'nın kim olduğunu merak ettim.
Hoca: Düzelt ulan uçağı s.kcem Nesrin Topkanı şimdi!
Onur: Hocam kızmayın, düzeltiyorum da kimdi Nesrin Topkapı, tanıdık geliyor kulağıma...

Perşembe, Mart 06, 2008

Pause


Hayatımızda şöyle bir "pause" butonu olsa. Bassak ve herşey donsa. Biraz sükunet, biraz kafa dinleme falan... Sonra bir tık daha "play"e devam etsek. Veya basket maçlarındaki gibi dönem dönem 2 mola alma hakkımız olsa, taktiksel felan kullansak onları da ama nihayetinde kullansak. Böyle dur durak bilmeden nereye kadar genç?

Pazar, Şubat 24, 2008

Kara Kızın gözü yaşlıdır...

Pek özlemişiz Kara Kızım ile birbirimizi. Sabah biraz naz yaptı, zor çalıştı ama sonra alıştıkça açıldı. Öğlende öyle keyifliydik ki sanki hasret çıkartır gibi gittik. Koyduk kulağımıza da place bo isimli ucubelerin meds'ini, allah dağ senin bayır benim... pek özlemişiz birbirimizi, peeek....

Perşembe, Şubat 21, 2008

Dayımlar Kıraysler...

Eser devesi (aslında ayıdır ama burada deve demek geldi içimden) uzun süredir benim ftp şifrelerimi göndermediğinden yazamıyorum blog'a. Ne alaka? Şöyle, bir şarkı var yükleyip onunla ilgili yazacağım, ftp şifreleri yok ya, yükleyemiyorum, haliyle yorum da yapamıyorum yükleyemediğim şarkıya. (Bkz. kabahati birine yükleme misyonu.)

Aslında kılımdır dicey micey ayaklarına, hele yeni nesil 10'a kadar sayıp müzik yaptığını zanneden dingil diceylere iyice kılım. Biri bunlara 10'a kadar saymayı öğretmiş, bunlarda 10 oldumu ritmi zınnk diye değiştirip arayada bir iki atak atıp akıllarınca trance, club, goa gibi isimlerle müzik yaptıklarını iddia ediyorlar. Neyse aralarında yetenekli çocuklar da yok değil. Bir tanesi (dj shadow, isimlerde pek kötü canım!) benim peeek beğendiğim bir güfteyi sözüyle beraber arşınlamış. Araya fitfitlenmiş, çıtırdan ritm felan yapmış yetmemiş paraya kıymış synthizer alıp onunla da oynamış ama güzel yapmış keranacı. Yetenekli Golf Oscar Tango. Neyse ahanda link ...: http://www.upload.gen.tr/d.php/s1/qne4ax2y/six_days-dj_shadow.rar.html

Bakınız bu da ipek'ten geldi. Bir öğrenci evinden çekilmiş bir fotoğraf.
Yaratıcılıkta sınır yok. Ütü ile ısıtılan çorbada ütünün devrilmemesi için okey ıstakalarının kullanılması ise ayrı bir yaratıcılık konusudur. Muhtemelen elektrik kaçak yada ev sahibine bırakılacak muhteşem bir hatıra olacağından işin elektrik enerjisini ısı enerjisine çevirme kısmının maliyeti göz ardı edilmiş. Öğrenciliğim geldi aklıma. Nedense aklıma öğrenciliğim gelince direk beyaz plastik sandalye geliyor. Beş tane ile başladığım öğrenciliğimde 2 tane ile bitirmiştim. ikisi kırılmış biri de hacılanmıştı. (Hangi zihniyet plastik sandalye hacılarsa!) Bu arada onları ikinci el almıştım. Giderken apartmanın boşluğunda bıraktım. (bu kadar da zenginim, paraya para demem durumları, peeehhh)

Perşembe, Şubat 07, 2008

Milli bir eğitim bakanlığı

Tekrar okullu olmak garip bir duygu. "Eşek kadar adam oldun halen mi okuyon yaramaz?" diyecekler diye insanlarla konuşmuyorum bile. Ama öğrenmenin yaşı yoktu hani?! Şaka bir yana kafa basmıyor belli bir zamandan sonra. Ben ki üniversitede menejerlik oyununun başından kalkar sınava girerdim (-bazen kalkamazdım!) yine yer yutardım dersleri şimdi eve gelip bütün gece hıldır hıldır ders çalışıyorum. Çok laf ettik millete "ineeek" diye rabbimin sopası yok vursun kafama kafama böyle çıkartıyor işte.

Dün okulu teftiş etmeye Milli Eğitim Bakanlığından müfettişler geldi. Okul hem ulaştırma bakanlığına hem milli eğitim bakanlığına kayıtlı. İkisi de ayrı denetliyor. Tabii uçuş okulu nasıl denetlenir derseniz izah edeyim. Müfettiş Pilotaj ders programında 15 abuk subuk (kendi tabiri) ders bulmasına rağmen Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersine yer verilmediğini gördü. Hemen müfredatınıza ekleyin dedi. Kütüphanede Atatürk'ü anlatan kitap olmadığını gördü ve kütüphanenin 3'te 1'inin Atatürk ile ilgili kitaplarla doldurulmasını tembihledi. Ayrıca bütün uçuş kitaplarının niye ingilizce olduğu konusunda pek içerledi, filhakika türkçe kitap da yazılmıştır onları koyunuz dedi. Adam gitti, herkesin kafası karışmıştı. Allahtan sınıflarda İstiklal marşı, Atatürk Portresi e Gençliğe Hitabe vardı...

Cuma, Ocak 25, 2008

Yok artık Lebron James...

Harbiden yok artık Lebron James! Bugün 25 Ocak olmuş, Eser ile bile yılbaşı gecesinden beri görüşememişiz. Volkan ile aramızdaki bağ bizim sitenin güvenlik görevlisi sayesinde kuruluyor. Emre Dinçer'e milyon defa uğrayacağım sana dedim, sonuç hikaye, dayım desen aynı ve ben fark ettim ki en azından yılbaşı gecesinden beri hiçbir arkadaşımla görüşmemişim. Benim gibi özleme duygusunu aldırmış insan bile özleyebiliyormuş meğerse tüm arkadaşlarını ve bu daha uzun süre böyle gidecek gibi. S.kiim böyle hayatı.

Perşembe, Ocak 17, 2008

Şimdi asılalım küreklere...

Uzun süredir kafayı tozuttuğum, ortalıkta biber gibi gezdiğim, düşünmekten dolgumu yediğim dönemleri pek şükür atlattım. Zor kararlar verdim, bununla kalmadım kararları uygulamalara soktum, bununla kalmadım bugünden itibaren olaya -berbat bir deyimle söylemek gerekirse- "start verdim".

Pilot oluyorum. Ciddi ciddi pilot oluyorum. Şu an yaptığım işi belli bir alıştırma dönemi ile bırakıyor ve pilot oluyorum. Bizzat bir uçuş okulu ile anlaştım. 14-15 aylık sağlam bir eğitim sürecine giriyorum. Bu sırada yavaş yavaş işyerinden soyutluyorum kendimi, sorumluluklarımı devrediyorum, kendimi her geçen gün daha fazla derslerime ve uçuşlarıma veriyorum ve pilot oluyorum. Sonra da bu işi meslek olarak yapıyorum. Nedenini soracaklar varsa bizzat yüzyüze açıklamayı tercih ederim ama zaten beni yakından tanıyanlar tahmin ediyorlardır nedenini.

Bu sırada ihmal edeceğim dostlarımdan (sanırım herkes) şimdiden özür diliyorum. Yoğun bir süreç olacak, gündüz ve akşam iş ve dersler gece testler, hafta sonu uçuşlar derken 14 ay beni listeden silin. Ayrıntıları konuşuruz...

Perşembe, Ocak 10, 2008

biteceekk...

son bir ayda başıma gelen en iyi şey çeyrek piyango biletime amorti isabet etmesidir. böylece 6 ytl kurtarılmış oldu. bunun haricinde hiç bir şey iyi gitmiyor. Her şey çok karışık. Umutlarımı hala ayakta tutan tek şey o biletin bilgisayar monitörünün önünde her gece bana bakmasıdır. Demek ki her şey kötü gitmiyor diyebiliyorum ona baktıkça. 17 yaşında çocuklar gibi "insanlar beni anlamıyor" diyorum kendi kendime. Sanki çok anlaşılacak işler yapıyorum da! Karar veremiyorum, hayatımda ilk defa bu kadar aciz hissediyorum. O dillere destan egom saç jölesi oldu, kafayı yıkadım aktı gitti. İpek de anlamıyor beni. Kızmıyorum ona, kimseye kızmıyorum, kendime kızıyorum, yardım istemiyorum kimseden ama herkesin yardımına ihtiyacım olduğunu köpek gibi biliyorum. Ne allahın belası bir insanım ben. Asansördeyken asansörün halatı kopsun diye dua ediyorum, arabadayken yol aksa da viraja sağlam girip takla atayım istiyorum, iyi ki kara kızın aküsü bitik, yoksa onunla yapardık bir uçuş antrenmanı, gerçi yok kıyamam ben kara kızıma. Her şeyi araştırıyorum, inciğine cinciğine kadar öğreniyorum, sanki öğrendiklerimin kararlarımda etkisi olacak sanıyorum. Kendi içimi rahatlatmak için araştırıyorum oysa. Ben ne istediğimi biliyorum, vazgeçmeye çok çalışıyorum ama beceremiyorum. Ne istediğimi biliyorum ama karar verecek g.tü kendim de bulamıyorum. Yeter bitsin artık...

Çarşamba, Ocak 09, 2008

shrinks

daralıyor, herşey daralıyor ve ben sıkışıp kalıyorum... Hiç bitmeyecek gibi...