Başlıkta gayet güzel özetliyor ama yok ben illa açıklamayı da okurum, kıl tüy adamım ben diyorsan anla ki bu blog mlog işleri gereksiz işler. 'Öyleyse sen niye blog takılıyon?' diye sorarsan iki dakka durmam kırarım çeneni. Sana mı sorucam ne takılıp ne takılmayacağımı, istemiyorsan bas git meşgul etme dükkanın önünü...

The Boat That Rocked

The Boat That Rocked
Sıcak film, makara, güzel... Müzikler isa haaarika, biraz eski ama benim kafada...

Cuma, Kasım 24, 2006

Önce topuğunla basıyorsun sonra yavaşça vücudunun en estetik yeri olan tabanının tümü yayılıyor dösemeye. Binlerce kez yapıyorsun bunu günde, saymıyorsun, sorgulamıyorsun. Aynı anda kalbin kan pompalıyor vücuduna, beynin emirler yağdırıyor, ellerin, kolların hareket ediyor, kasların sertleşip yumuşuyor, sonsuz hareket içinde sen de hareket ediyorsun, etmesen ne olur ki?

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Kasım’ın 20’si oldu ben ancak idrak edebildim sonbaharın geldiğini. Hiçbir şey yapasım yok, eski filmler izlemek istiyorum. İçimi sıkan, beni daraltan filmler, sonunun hiç gelmediği ve gelmeyeceği filmler. Yalnız kalmak istiyorum, ayaklarımla ezdiğim yaprakların çıtırtısını duyacak kadar yalnız. Seviyorum ben bu mevsimi.

Cumartesi, Kasım 18, 2006

Kış Adamı

Tekrar anladım ki kış adamıyım ben. Millet hemen bereye, atkıya sarılmış, aslanlar gibi kazak ile geziyorum ben. Sevmiyorum mont giymeyi. Hareket edemiyorum montun içinde, rahat olamıyorum. İyice donana kadar da giymiyorum montu. Dağ adamıyım ben diye gaza getirsem mi kendimi? Babam da kaloriferli evde dağ adamı olur! Sıcacık evde dağ adamıymış, sttir yavşak.

Şey öğrendim bu hafta, kuran kurslarında (yatılı felan olanlar) futbol veya türevi top oynamak günah diye yasakmış. Hz. İbrahim, kelle felan mantığımı diye sordum, değilmiş. Nedenini bilen yok, yasak, hatta günah. Sonra badminton, squash, çim hokeyi günah mı diye de sordum, aptal oldu adam, tabii günah dedi. Soramadı onlar ne diye. Ben de sorgulamadım fazla, günah ya neme lazım.

Bugün bir müşterimi arayacakken 535 yerine 532 çevirince bir başka kişi açtı telefonu. Şivesinden laz olduğu belliydi. “Kimle görüşüyorum” diye sordum, “Adum Bekir, Tirabzonda yaşayrum, akvaryumculuk yapayrum” deyince dayanamadım, “Yarışmacı arkadaşlara başarılar da dilersin herhalde” dedim. “Ne diiysuun?” dedi!!! Akvaryumcu Laz Bekir!!!

Neden gemi falan batarken çocuklara ve kadınlara öncelik verilir ki? Ben olsam önce yakışıklılar ve güzeller olsun isterim. Hep düşünürüm ben o durumda olsam öncelik verir miyim diye? Gerçi bana kalmaz uyanıklar damlar hemen. Mesela var benim böyle uyanık arkadaşım, öyle bir durumda babasını satar vallahi. İsim vermeyeyim aram bozulmasın ama var yani böyle insanlar. Kadın çocuk tanımaz birinci olur vallaha. Haklı tabii bir yandan.

Perşembe, Kasım 02, 2006

Çöp Kutusu Vs. Onur

Bir çöp kutusu ne kadar inatçı olabilir? Yaklaşık bir yıl önce bastım parayı aldım, koydum mutfak dolabının içine. Şekilli bir şey, dolabın kapağını açıyorsun onun da kapağı açılıyor kapatıyorsun kapanıyor felan. Ama bizim ki inatçı çıktı. Her hafta başka bir yeri bozuluyor ben de her hafta tamir ediyorum. Du bakalım nereye kadar, inecek 13’üncü kattan aşağı.

Geçen akşam arabanın anahtarını almak için Ipek ile anneme uğradık. İçeri girmedik, kapıdan alıp gidicez, annem mutfağa girdi, eşindi durdu, sonra elinde bir demet dere otu ile geldi. Ipek'e verdi. Ne demek istedi çıkartamadık. Ne ima etti?

Trafikte son günlerde bayan şoförler nedense (eziklikten herhalde) hızlı gitmeye başladılar. Dikkatimi çekti. Ama küt diye frenliyorlar, çakıyordum geçenlerde birine. Sonra sağda solda "kadına arkadan çakıyordum" desem yanlış anlaşılır diye kimselere de anlatamıyorum!

Gazetede bir fotoğraf vardı. İstanbul'un 1800'lü yılların sonlarında çekilmiş fotoğrafları ve aynı açılardan şimdi çekilen fotoğraflar vardı. Yaw hep diyorlar eskiden yemyeşildi diye ama yook, eskiden İstanbul kel, dımdızlak bi yermiş. Bööle boğaz sırtları filan kel tepeler hep, şimdi ise yemyeşil, ağaçlık mağaçlık hep. Bizi mi yiyorlarmış yıllarca? Bu mantıkla marmara'da yunus hikayeleri de yalan o zaman, Beyoğluna laci takımları çekip çıkan istanbul beyefendisi hikayeleri küllüm palavra, inanası gelmiyor insanın şimdi. Keşke görmeseydim o fotoğrafları, ağzım açık ayran budalası gibi dinlerdim anlatılanları. Çok bilgi mutsuzluk getirirmiş, doğruymuş. Nasıl da girdim bilgiç adam triplerine iki dakkada?! Çok gezen mi çok okuyan mı bilir derler ya, Hıh hiçbiri, bizim Emre Dinçer bilir çok. Sor bak, bilir. Hele teknik meknik mevzulara çok hakimdir. Bilir o, bilmese de fikir yürütür doğru çıkar. Ama gönül işlerini bilmez mesela, sor "hatun yamuk yaptı" diye, sana yamuğun iç açılarını verir! Hatun kısmına girmez. Uzun mu oldu ne, ee bitiriiim.