Başlıkta gayet güzel özetliyor ama yok ben illa açıklamayı da okurum, kıl tüy adamım ben diyorsan anla ki bu blog mlog işleri gereksiz işler. 'Öyleyse sen niye blog takılıyon?' diye sorarsan iki dakka durmam kırarım çeneni. Sana mı sorucam ne takılıp ne takılmayacağımı, istemiyorsan bas git meşgul etme dükkanın önünü...

The Boat That Rocked

The Boat That Rocked
Sıcak film, makara, güzel... Müzikler isa haaarika, biraz eski ama benim kafada...

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Nasıl içimde gitmek var biryerlere. Neresi olduğu önemli değil, çantayı kapıp gitmek işte. Gittiğim yerde kalacağımdan değil, maksat yol olsun. Gidip, gelicem ama öyle yakınlara değil, uzaklara, günlük yolculuklarla. (Otur oturduğun yerde Onur!)

Eski yazdıklarımı okudum, bazı yerlerde ikinci kanala geçmişim. Bir sigara yaktım geçti.

Bu aralar Eser'in hallerini pek iyi görmüyorum. Bir durgunluk, bir boşluk var sanki. Evli olmasam gider yerleşirdim evine bir süreliğine ama imzayı çakmışız hapı yutmuşuz!

Ne yazmak vardı aklımda neler yazmışım, neyse aklıma gelirse yazarım bilare.

Cumartesi, Aralık 16, 2006

Bu akşam Güven Abi'nin 10-12 yaşlarındaki oğlu Ayberk anlatıyordu yazın tatilde nasıl yavru bir köpek bulup orada kaldıkları yazlık eve getirdiklerini falan. Hep böyledir diye geçirdim içimden, çocuklar bir yavru sokak köpeği bulup, bir karton kutunun içine koyup getirirler hayatlarında bir kez olsun. Çocukluğumu hatırladım, nasıl da Çevik Kuvvet'in bahçesinin oradan bulup götürüp dedemin ellerine Rex'i verdiğimizi. Sonra biz büyür genç oluruz, Rex yaşlanır ve ölür. Tekrar çocuk olmak mümkün müdür?

Cuma, Kasım 24, 2006

Önce topuğunla basıyorsun sonra yavaşça vücudunun en estetik yeri olan tabanının tümü yayılıyor dösemeye. Binlerce kez yapıyorsun bunu günde, saymıyorsun, sorgulamıyorsun. Aynı anda kalbin kan pompalıyor vücuduna, beynin emirler yağdırıyor, ellerin, kolların hareket ediyor, kasların sertleşip yumuşuyor, sonsuz hareket içinde sen de hareket ediyorsun, etmesen ne olur ki?

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Kasım’ın 20’si oldu ben ancak idrak edebildim sonbaharın geldiğini. Hiçbir şey yapasım yok, eski filmler izlemek istiyorum. İçimi sıkan, beni daraltan filmler, sonunun hiç gelmediği ve gelmeyeceği filmler. Yalnız kalmak istiyorum, ayaklarımla ezdiğim yaprakların çıtırtısını duyacak kadar yalnız. Seviyorum ben bu mevsimi.

Cumartesi, Kasım 18, 2006

Kış Adamı

Tekrar anladım ki kış adamıyım ben. Millet hemen bereye, atkıya sarılmış, aslanlar gibi kazak ile geziyorum ben. Sevmiyorum mont giymeyi. Hareket edemiyorum montun içinde, rahat olamıyorum. İyice donana kadar da giymiyorum montu. Dağ adamıyım ben diye gaza getirsem mi kendimi? Babam da kaloriferli evde dağ adamı olur! Sıcacık evde dağ adamıymış, sttir yavşak.

Şey öğrendim bu hafta, kuran kurslarında (yatılı felan olanlar) futbol veya türevi top oynamak günah diye yasakmış. Hz. İbrahim, kelle felan mantığımı diye sordum, değilmiş. Nedenini bilen yok, yasak, hatta günah. Sonra badminton, squash, çim hokeyi günah mı diye de sordum, aptal oldu adam, tabii günah dedi. Soramadı onlar ne diye. Ben de sorgulamadım fazla, günah ya neme lazım.

Bugün bir müşterimi arayacakken 535 yerine 532 çevirince bir başka kişi açtı telefonu. Şivesinden laz olduğu belliydi. “Kimle görüşüyorum” diye sordum, “Adum Bekir, Tirabzonda yaşayrum, akvaryumculuk yapayrum” deyince dayanamadım, “Yarışmacı arkadaşlara başarılar da dilersin herhalde” dedim. “Ne diiysuun?” dedi!!! Akvaryumcu Laz Bekir!!!

Neden gemi falan batarken çocuklara ve kadınlara öncelik verilir ki? Ben olsam önce yakışıklılar ve güzeller olsun isterim. Hep düşünürüm ben o durumda olsam öncelik verir miyim diye? Gerçi bana kalmaz uyanıklar damlar hemen. Mesela var benim böyle uyanık arkadaşım, öyle bir durumda babasını satar vallahi. İsim vermeyeyim aram bozulmasın ama var yani böyle insanlar. Kadın çocuk tanımaz birinci olur vallaha. Haklı tabii bir yandan.

Perşembe, Kasım 02, 2006

Çöp Kutusu Vs. Onur

Bir çöp kutusu ne kadar inatçı olabilir? Yaklaşık bir yıl önce bastım parayı aldım, koydum mutfak dolabının içine. Şekilli bir şey, dolabın kapağını açıyorsun onun da kapağı açılıyor kapatıyorsun kapanıyor felan. Ama bizim ki inatçı çıktı. Her hafta başka bir yeri bozuluyor ben de her hafta tamir ediyorum. Du bakalım nereye kadar, inecek 13’üncü kattan aşağı.

Geçen akşam arabanın anahtarını almak için Ipek ile anneme uğradık. İçeri girmedik, kapıdan alıp gidicez, annem mutfağa girdi, eşindi durdu, sonra elinde bir demet dere otu ile geldi. Ipek'e verdi. Ne demek istedi çıkartamadık. Ne ima etti?

Trafikte son günlerde bayan şoförler nedense (eziklikten herhalde) hızlı gitmeye başladılar. Dikkatimi çekti. Ama küt diye frenliyorlar, çakıyordum geçenlerde birine. Sonra sağda solda "kadına arkadan çakıyordum" desem yanlış anlaşılır diye kimselere de anlatamıyorum!

Gazetede bir fotoğraf vardı. İstanbul'un 1800'lü yılların sonlarında çekilmiş fotoğrafları ve aynı açılardan şimdi çekilen fotoğraflar vardı. Yaw hep diyorlar eskiden yemyeşildi diye ama yook, eskiden İstanbul kel, dımdızlak bi yermiş. Bööle boğaz sırtları filan kel tepeler hep, şimdi ise yemyeşil, ağaçlık mağaçlık hep. Bizi mi yiyorlarmış yıllarca? Bu mantıkla marmara'da yunus hikayeleri de yalan o zaman, Beyoğluna laci takımları çekip çıkan istanbul beyefendisi hikayeleri küllüm palavra, inanası gelmiyor insanın şimdi. Keşke görmeseydim o fotoğrafları, ağzım açık ayran budalası gibi dinlerdim anlatılanları. Çok bilgi mutsuzluk getirirmiş, doğruymuş. Nasıl da girdim bilgiç adam triplerine iki dakkada?! Çok gezen mi çok okuyan mı bilir derler ya, Hıh hiçbiri, bizim Emre Dinçer bilir çok. Sor bak, bilir. Hele teknik meknik mevzulara çok hakimdir. Bilir o, bilmese de fikir yürütür doğru çıkar. Ama gönül işlerini bilmez mesela, sor "hatun yamuk yaptı" diye, sana yamuğun iç açılarını verir! Hatun kısmına girmez. Uzun mu oldu ne, ee bitiriiim.

Pazartesi, Ekim 30, 2006


ilkokuldayken biz patates baskı diye bir şey vardı. Keserdik patatesi batırırdık sulu boyaya sanata ilk adımlarımızı atardık, sonra ipi sulu boyaya batırıp da buna benzer birşeyler yapıyorduk ama hali hazırda saçma şeylerdi. Ben resim yapmayı beceremedigimden bu tarz şeyleri becerdiğimden olacak severdim. Bugün denesem becerirmiyim acaba. Becersemde ne olacak? "baak ben ne yaptım" diye millete gösterip aferim alacak halim yok ya. Aferim almak da ne kıl kelimedir. Doyurmaz ki insanın karnını aferin. Mesela tekel bayiine gitsen 4 aferimim var, vereyim sen de bi paket winston light ver desem vermez ki! Winston light'ın da adı değişmiş. Balanced Blue diye bi zıkkım olmuş. Light kelimesi yasaklandı ya millet light sanıyor diye ondan olacak herhalde. Bir de havuz problemleri vardı bizim zamanımızda. işte efendim şu kadar çeşme bir havuzu şu kadar saatte doldurursa falan diye, acaba havuz dolduran insanlar havuz doldururken bunun hesabını yapıyorlar mıdır? Niye yapsınlar ki, açıyorlardır musluğu gidip keyiflerine bakıyorlardır. Ne güzel işmiş be, ohh, aç çeşmeyi yan gel yat, kaldı mı böyle işler?

Mutlaka hepimiz hayatımızda en az bir kere mcdonalds'a falan gittigimizde alacagımız menünün parçalarının, yani kolanın, patatesin, burger'in filan fiyatlarını tek tek toplayıp "acaba böyle daha ucuza gelir mi?" diye düşünmüşüzdür. Bir de o tarz yerlerde menüye vırt zırt bi seyler ekleyenler vardır. Eser hep yapar bunu! Yok sunu ekle, cola diil ice tea, bunu koyma, be adam, insan gibi alsana menüyü. Hollanda'ya gittigimizde de yapmıstı yine, kasadaki kızın 3 gram aklı vardı o da gitti. Bir de bugün ortaköy'de golden'da yine ceyrek ekmek midye tavanın ekmegi bayattı. Hep bayattır o ekmek zaten. Kokoreç iste taze gelir ekmek ama midye tavada hep bayat ekmek. Var mı bir inceliği acaba?