Başlıkta gayet güzel özetliyor ama yok ben illa açıklamayı da okurum, kıl tüy adamım ben diyorsan anla ki bu blog mlog işleri gereksiz işler. 'Öyleyse sen niye blog takılıyon?' diye sorarsan iki dakka durmam kırarım çeneni. Sana mı sorucam ne takılıp ne takılmayacağımı, istemiyorsan bas git meşgul etme dükkanın önünü...
Pazartesi, Aralık 25, 2006
Eski yazdıklarımı okudum, bazı yerlerde ikinci kanala geçmişim. Bir sigara yaktım geçti.
Bu aralar Eser'in hallerini pek iyi görmüyorum. Bir durgunluk, bir boşluk var sanki. Evli olmasam gider yerleşirdim evine bir süreliğine ama imzayı çakmışız hapı yutmuşuz!
Ne yazmak vardı aklımda neler yazmışım, neyse aklıma gelirse yazarım bilare.
Cumartesi, Aralık 16, 2006
Cuma, Kasım 24, 2006
Çarşamba, Kasım 22, 2006
Kasım’ın 20’si oldu ben ancak idrak edebildim sonbaharın geldiğini. Hiçbir şey yapasım yok, eski filmler izlemek istiyorum. İçimi sıkan, beni daraltan filmler, sonunun hiç gelmediği ve gelmeyeceği filmler. Yalnız kalmak istiyorum, ayaklarımla ezdiğim yaprakların çıtırtısını duyacak kadar yalnız. Seviyorum ben bu mevsimi.
Cumartesi, Kasım 18, 2006
Kış Adamı
Tekrar anladım ki kış adamıyım ben. Millet hemen bereye, atkıya sarılmış, aslanlar gibi kazak ile geziyorum ben. Sevmiyorum mont giymeyi. Hareket edemiyorum montun içinde, rahat olamıyorum. İyice donana kadar da giymiyorum montu. Dağ adamıyım ben diye gaza getirsem mi kendimi? Babam da kaloriferli evde dağ adamı olur! Sıcacık evde dağ adamıymış, sttir yavşak.
Şey öğrendim bu hafta, kuran kurslarında (yatılı felan olanlar) futbol veya türevi top oynamak günah diye yasakmış. Hz. İbrahim, kelle felan mantığımı diye sordum, değilmiş. Nedenini bilen yok, yasak, hatta günah. Sonra badminton, squash, çim hokeyi günah mı diye de sordum, aptal oldu adam, tabii günah dedi. Soramadı onlar ne diye. Ben de sorgulamadım fazla, günah ya neme lazım.
Bugün bir müşterimi arayacakken 535 yerine 532 çevirince bir başka kişi açtı telefonu. Şivesinden laz olduğu belliydi. “Kimle görüşüyorum” diye sordum, “Adum Bekir, Tirabzonda yaşayrum, akvaryumculuk yapayrum” deyince dayanamadım, “Yarışmacı arkadaşlara başarılar da dilersin herhalde” dedim. “Ne diiysuun?” dedi!!! Akvaryumcu Laz Bekir!!!
Perşembe, Kasım 02, 2006
Çöp Kutusu Vs. Onur
Bir çöp kutusu ne kadar inatçı olabilir? Yaklaşık bir yıl önce bastım parayı aldım, koydum mutfak dolabının içine. Şekilli bir şey, dolabın kapağını açıyorsun onun da kapağı açılıyor kapatıyorsun kapanıyor felan. Ama bizim ki inatçı çıktı. Her hafta başka bir yeri bozuluyor ben de her hafta tamir ediyorum. Du bakalım nereye kadar, inecek 13’üncü kattan aşağı.
Geçen akşam arabanın anahtarını almak için Ipek ile anneme uğradık. İçeri girmedik, kapıdan alıp gidicez, annem mutfağa girdi, eşindi durdu, sonra elinde bir demet dere otu ile geldi. Ipek'e verdi. Ne demek istedi çıkartamadık. Ne ima etti?
Trafikte son günlerde bayan şoförler nedense (eziklikten herhalde) hızlı gitmeye başladılar. Dikkatimi çekti. Ama küt diye frenliyorlar, çakıyordum geçenlerde birine. Sonra sağda solda "kadına arkadan çakıyordum" desem yanlış anlaşılır diye kimselere de anlatamıyorum!
Gazetede bir fotoğraf vardı. İstanbul'un 1800'lü yılların sonlarında çekilmiş fotoğrafları ve aynı açılardan şimdi çekilen fotoğraflar vardı. Yaw hep diyorlar eskiden yemyeşildi diye ama yook, eskiden İstanbul kel, dımdızlak bi yermiş. Bööle boğaz sırtları filan kel tepeler hep, şimdi ise yemyeşil, ağaçlık mağaçlık hep. Bizi mi yiyorlarmış yıllarca? Bu mantıkla marmara'da yunus hikayeleri de yalan o zaman, Beyoğluna laci takımları çekip çıkan istanbul beyefendisi hikayeleri küllüm palavra, inanası gelmiyor insanın şimdi. Keşke görmeseydim o fotoğrafları, ağzım açık ayran budalası gibi dinlerdim anlatılanları. Çok bilgi mutsuzluk getirirmiş, doğruymuş. Nasıl da girdim bilgiç adam triplerine iki dakkada?! Çok gezen mi çok okuyan mı bilir derler ya, Hıh hiçbiri, bizim Emre Dinçer bilir çok. Sor bak, bilir. Hele teknik meknik mevzulara çok hakimdir. Bilir o, bilmese de fikir yürütür doğru çıkar. Ama gönül işlerini bilmez mesela, sor "hatun yamuk yaptı" diye, sana yamuğun iç açılarını verir! Hatun kısmına girmez. Uzun mu oldu ne, ee bitiriiim.
Pazartesi, Ekim 30, 2006
ilkokuldayken biz patates baskı diye bir şey vardı. Keserdik patatesi batırırdık sulu boyaya sanata ilk adımlarımızı atardık, sonra ipi sulu boyaya batırıp da buna benzer birşeyler yapıyorduk ama hali hazırda saçma şeylerdi. Ben resim yapmayı beceremedigimden bu tarz şeyleri becerdiğimden olacak severdim. Bugün denesem becerirmiyim acaba. Becersemde ne olacak? "baak ben ne yaptım" diye millete gösterip aferim alacak halim yok ya. Aferim almak da ne kıl kelimedir. Doyurmaz ki insanın karnını aferin. Mesela tekel bayiine gitsen 4 aferimim var, vereyim sen de bi paket winston light ver desem vermez ki! Winston light'ın da adı değişmiş. Balanced Blue diye bi zıkkım olmuş. Light kelimesi yasaklandı ya millet light sanıyor diye ondan olacak herhalde. Bir de havuz problemleri vardı bizim zamanımızda. işte efendim şu kadar çeşme bir havuzu şu kadar saatte doldurursa falan diye, acaba havuz dolduran insanlar havuz doldururken bunun hesabını yapıyorlar mıdır? Niye yapsınlar ki, açıyorlardır musluğu gidip keyiflerine bakıyorlardır. Ne güzel işmiş be, ohh, aç çeşmeyi yan gel yat, kaldı mı böyle işler? Mutlaka hepimiz hayatımızda en az bir kere mcdonalds'a falan gittigimizde alacagımız menünün parçalarının, yani kolanın, patatesin, burger'in filan fiyatlarını tek tek toplayıp "acaba böyle daha ucuza gelir mi?" diye düşünmüşüzdür. Bir de o tarz yerlerde menüye vırt zırt bi seyler ekleyenler vardır. Eser hep yapar bunu! Yok sunu ekle, cola diil ice tea, bunu koyma, be adam, insan gibi alsana menüyü. Hollanda'ya gittigimizde de yapmıstı yine, kasadaki kızın 3 gram aklı vardı o da gitti. Bir de bugün ortaköy'de golden'da yine ceyrek ekmek midye tavanın ekmegi bayattı. Hep bayattır o ekmek zaten. Kokoreç iste taze gelir ekmek ama midye tavada hep bayat ekmek. Var mı bir inceliği acaba? |